İBRAHİM ÖZGÜLEÇ’İN KİTABINI OKUDUM

Oğlum Nail’in Edebiyat hocası.

Millî şuuru tam verdi kısacası.

Kitabının ismini koymuş İbrahim,

“Milli Kültür Perspektifinde Eğitim”

Yüz yirmi sekiz sayfalık kitabından,

Şunlar süzebildiklerim, hitabından:

“Genç yeteneklere yüksek ülküler aşılayarak onları, milletine hizmet şuuru ile dolu olarak yetiştirmelidir”*

Ağırlıklı konusu önce eğitim,

Milli Eğitimde olmalı değişim.

“Önce insanı düzeltmeden toplum hayatındaki hiçbir problemi çözemeyiz. Önce insanı ela almadan alınacak tedbirler, değişiklikler, reformlar askıda kalır, sonuç vermez.”

Toplumları yükselten ya da indiren,

Eğitimdir bu acıları dindiren.

“Düşünen ve geleceğimize umutla bakmak isteyen her ferdin vicdanından yükselen ses, bir siren gibi kulaklarımıza doluyor: Yeni neslimizin fikir ve ruh dünyasını millî değerlerimizle doldurmalıyız. Çocuklarımızı, gençlerimizi millî kültürümüzle yetiştirmeliyiz. Millî eğitim sisteminin, ailenin, eğitimcilerin en önemli hedefi bu olmalıdır.”

Sağlam atılmalı toplumun temeli,

Aile ocağı verir bu emeli.

“Eski mahallelerimizin, sokaklarımızın, evlerimizin bir ruhu vardı, bir kimliği vardı. Bize has hayat anlayışının öz suyu, bizi çağlar ötesinden geleceğe taşıyan bir millî kimliğimizin kaynağı, millî kültürümüzdür.

…..

Biz ne yapıyoruz? Bir kültür alt yapısı olmayan çocuklarımızı, gençlerimizi her türlü zararlı kültürlerin kucağına atıyoruz. Sonra da kültürünü kendisi bulsun, diyoruz. Yani her türlü kültür fırtınasının ortasına atıp millî kültürüne ulaşsın istiyoruz. Ne kadar yanlış!”

Çocuğa sevdirmeliyiz okumayı,

Öğrenmeli Milli Kültür dokumayı.

Eğitimli insanlarla buluşmalı,

Tüm toplumumuzda huzur oluşmalı.

Başlatılacaksa kalkınmada süreç,

Eğitim diyor hep İbrahim Özgüleç.

“… Aydınlarımız ve yöneticilerimiz bir aşağılık kompleksi ile Batının ilim ve teknolojisi yerine Batı kültürüne yöneldiler. Kendi kültür ve değerlerimizi bir kenara bırakarak Batının gelenek-görenek, müzik, sanat, giyim-kuşam ve modasını, eğlencesini aldılar. Körü körüne bir Batılılaşma başladı. Bu taklit zamanla bir hastalığa dönüştü…”

Tanzimat’la Batı rüyasına yattık,

Kalktık ve eğlence çamuruna battık.

“Tarih, kültür, inanç temelli millî birlik en güçlü değerdir. Eğitim, bu millî birlik duygusunu korumaya özen göstermeli, Çanakkale’de, İstiklâl Savaşında omuz omuza vererek savaşan şehit ve gazilerin torunları olan gençlerimiz her zaman dıştan gelebilecek tehlikelere aynı birlik ruhu ile hazır olmalıdır.”

İstiyorsak nesillerde millî birlik,

Olmaz eksik eğitimle millî dirlik.

“Sosyal hayatın canlı bir şekilde devam etmesi, toplumsal dayanışma ve birliğin muhafazası, atılımlar için kültürel kimliğimizin korunması şarttır.”

Toplumun refahına katkı olmalı,

Gençlerin ruhu bu şuurla dolmalı.

“Düşünce biçimi, hayata bakış, disiplin, hep ailede başlar. Kişiliğin temelleri ailede atılır. Öz güven, girişimcilik ruhu, organize etme, karar verme, tepki gösterme, ailede öğretilir.”

Öz güven kazandırsın çocuğa baba,

Milli Kültürle kuvvetlensin bu çaba.

“Çocuğu rahatsız eden iç dünyasındaki sıkıntıları, huzursuzlukları, güvensizlikleri uzun müddet sırtında taşımamayı, sık sık gündeme getirmemeyi öğretmeli anne-baba. Böylece çocuğun strese, ruhsal rahatsızlıklara düşmesini engellemeli.”

Çocuğu sosyal hayata bağlayalım,

Ruh sağlığını önemle sağlayalım.

(Objektif Gazetesi, 25 Şubat 2008 Pazartesi)

“Beyni ele geçirilmiş, fikir kölesi haline getirilmiş bir fert, kafasına doldurulanları gerçek olarak görür, onları ölçü alır. Onları ailesine, milletine ters düşmesi pahasına gerçekleştirmeye çalışır.”

Çocuklarının beyinlerini kazan,

Yoksa doldurur kötü senaryo yazan.

“Gençlerin ve çocuklarımızın bu kötü alışkanlıkların pençesine düşmemesi için aile, medya ve okul, el ele vermelidir. Anne-baba ve öğretmen birlikte çalışmalıdır.

İkinci olarak çocukların manevî boşluğa düşmemeleri için inanç değerlerimizle yetiştirilmesi, kendilerine özgüven kazandırılması gerekiyor. Özellikle aile problemi olan çocukların eğitimine ve kontrolüne ayrı bir özen gösterilmeli.”

Çocukta manevî boşluk kalmamalı,

Kötü alışkanlıklara dalmamalı.

“Yeni eğitim sistemimiz düzenlenirken ders kitaplarımızdaki bilgiler düzeltilirken sömürgeci devletler, oyunları zulümleri ile tanıtılmalı, yeni oyunlarına sinsi gayelerine karşı uyanık olmaları tavsiye edilmeli, çocuklarımızın kendi tarih ve kültürümüzün güzellik ve zenginlikleriyle yetişmesine, dolayısıyla kendine güvenmesine önem verilmeli.”

Anlatılmalı Batı’nın gerçek yüzü,

Gençlerimiz bilmeli baharı, güzü.

“Kenya’nın kurucusu Yama Kenyatta’nın ifadesi ile: “Misyonerler geldiklerinde ellerinde İncil, bizim ise topraklarımız vardı. Bize ‘Gözleriniz kapalı dua etmelisiniz’ dediler. Gözlerimizi açtığımızda ise bizim elimizde İncil, onların toprakları vardır.”

İncil vermiş Afrikalının eline,

İngiliz insafsızca vurmuş beline.

“Batı, mazlum milletleri sömürerek bugünlere gelmiştir. Yukarıdaki örnekler de gösteriyor ki asıl soykırım yapanlar onlardır.”

Doymamış sömürdüklerinin tadına,

Batı Medeniyeti denmiş adına.

“Görülüyor ki Tanzimat’la birlikte kendi kültürel değerlerimiz bir kenara konulmuş, hatta zaman zaman horlanmış. Batının kültürüne, tarihine, sosyal hayatına bir hayranlık başlamış. Devlet erkanı ve bürokratları, memurları, varlıklı kesimler, Batılı dünya görüşü ve yaşayışına yönelmişler. Eğitim sistemimiz de Batıya göre şekil almış. Bugün bile bu batı tesiri maalesef ne kültür hayatımızdan ne eğitimimizden elini çekmiş değildir. Bu batı tesiri halâ sürmektedir.”

Saymakla bitmez sabıkası Batı’nın,

Merhameti yoktur edebiyatının.

Bilsin gençlerimiz sömürge faslını,

Anlasınlar medeniyetin aslını.

“Anadolu halkı, düğünlerini davul-zurna ile, türkülerle, halaylarla yapıyordu. Aydınlar, balo ile dans ederek batı müziği eşliğinde yapıyorlardı.”

Halk türkülerimize çabucak doyduk,

Yerine yabancı müzikleri koyduk.

“Halka ters düşen, onlara tepeden bakan bu aydınlar “Siz müzikten, sanattan, yemekten, giymekten, eğlenmekten ne anlarsınız, biz sizin için en iyisini düşünüyoruz, gereğini yapıyoruz.” demeye getirdikleri uygulamaların batı kültüründen bir kopya olduğunu unutmuşlar. Onların halka tepeden bakan, dayatmacı hallerini gören Kemal Tahir bile: “Aydınlara baktım, içim karardı” demekten kendini alamıyor.”

Batı’ya gidenler smokinle döndü,

Aydınların şavkı Anadolu’da söndü.

Aydınlarımız anlamaz milletini,

Hep dayatır ecnebinin illetini.

“Batıda aile çözülme sürecinde. Aile, yaşlıları ile ilgilenmiyor, çocuklarını 18 yaşından sonra serbest bırakıyor, karışmıyor.

Bu haller, bizdeki aydın çevrelerde de görülebilen özelliklerdendi.

Halbuki Anadolu aile tipinde yaşlılara büyük saygı gösteriliyordu. Eskiden huzur evi yoktu. Çocuklar hangi yaşa girerse girsin ilgi kesilmiyordu. Yaşlılar ve çocuklar bereket kaynağı olarak görülüyordu.”

Yaşlılar ailemizin bereketi,

Ecnebilerin oluyor felâketi.

“Bir köy düşünün; geleneklerini sürdürüyor. İnsanlar, inançlı. Yardımlaşma var. Çocuklarını okutuyor. Traktör alıyor. Tarlalarını modern araç gereçlerle ekip dikiyorlar. Her türlü teknik araç ve gereçten faydalanıyorlar. Kahvede oturmaya bile vakitleri yok. Her tarafta makine gürültüsü. Hummalı çalışma içinde. Ama kıyafetleri Batı tipinde değil.

(Objektif Gazetesi, 26 Şubat 2008 Salı)

Hanımlar, geleneksel kıyafetleriyle tarlalarda çalışıyorlar. Düğün dernekleri de kendilerince davul-zurna ile eğleniyorlar. Bu köy geri midir?”

Farklı yaşantılardan biri medenî,

Anadolu’nun erdemlilik nedeni.

Modernlik şeklen değil, ilmen olmalı,

Sömürülmeden kalbe huzur dolmalı.

Konular kalkınmamızdan seçilmeli,

Yabancı gelenekten vazgeçilmeli.

“Bir millete has kültür binlerce yıl, milyonlarca insanın süzgecinden, beğenisinden geçmiştir. Ortak değer hâline gelmiştir: Vatan gibi, bayrak gibi… Bunu bir zümre çakıp biz beğenmiyoruz, değiştireceğiz dese bu ne kadar basit bir düşüncedir. Başka bir grup da başka müdahalelerde bulunmak ister. Halk bu suni, gelip geçici müdahalelere iltifat etmemiştir. Bu yüzden Çin’de kültür ihtilali başarısızlıkla sonuçlanmıştır.”

Derin kültürünü atamaz bu millet,

Şekilcilikle gelir mi medeniyet?

“Zorlamalarla kültür değişikliklerine gitmek, millî bünyede arızalara yol açar. Toplumsal hayatta kargaşaya sebep olur. Millî kültürü korumak millî birliği korumak, demokrasiyi korumak, vatanı korumaktır.”

Kültür erozyonundan anarşi doğar,

Yabancı emperyalizm milleti boğar.

Milli değer öze dönüşün kaynağı,

Budur sosyal hayatımızın kaymağı.

“Yabancı efendiler ise, her dönemde değerlerinden uzaklaşmış kimliksiz insanları alkışlamış, onlara fırsatlar sunmuş ve onlardan yararlanmıştır. Kendi toplumuna yabancılaştırılanlar, yabancı rüzgârlar önünde iradesiz, istikametsiz birer Mankurt* gibi her denileni yapar, itiraz edemez, verilene razı olur, hak talep edemez duruma düşürülmüştür. Millî değerler ve ideallerden mahrum edilen bu zavallılar, yalnız efendisine hizmet etmekten başka bir şey düşünemez hale getirilmişlerdir.”

Yabancı kültürler empoze edildi,

Gençlerimiz kompleks altında ezildi.

Değer yargılarımıza kaldık hasret,

Müspet olmalıydı duygularda kesret.

Anaya ve babaya çağdışı dedik,

Halkımın vicdanında açıldı gedik.

“Elbette kültürler, birbirinden etkilenir. Kültürler arasında alışveriş olur. Ancak bu yemeğin tuzu gibi millî bünyeyi sarsmayacak biçimde, yabancılaşmaya yol açmayacak şekilde olmalıdır.”

Kültür mübadelesi aşımın tuzu,

Özümden kopup olamam kurda kuzu.

“Yurdumuzda eğitimimizle ilgili bu kadar problemler, olumsuzluklar varken yurt dışında, neslimize, kültürümüze zarar vermek için çalışan teşekküllerin de olduğunu göz önüne almamız gerekiyor. Yeni yetişen neslimizi, değerlerinden, kültüründen, inancından uzaklaştırmak, sinsi emelleri doğrultusunda kullanmak için pek çok teşekkülün kurulduğunu görüyoruz. Nice oyunların oynandığı, tuzakların hazırlandığını dikkate alarak eğitim sistemimizi ona göre düzenlemeliyiz. Sinsi tezgâhlarla gizli emellerini gerçekleştirmek akla hayâle gelmeyecek tuzaklar kurmuşlar. Yeni neslimizin yetişmesi konusundaki lâubalî, lakayt halimizden kurtulup uyanarak ve neslimize sahip çıkarak bu tuzak ve tehlikelere karşı ciddî, kalıcı tedbirler almamız gerekiyor.”

Kurulan tuzaklara karşı duralım,

Hainleri kültürümüzle vuralım.

“..Asıl göreviniz, Müslümanların Hıristiyan yapılması değildir. Asıl göreviniz, Müslüman nesillerin dinini öğrenmesine mani olmak, onları dinlerinden soğutmak, Allah ve Peygamber ile irtibatları olmayan bir varlık haline getirmektir. Böylece yaşantılarında bütün milletleri ayakta tutan ahlâkî bağlarını koparacaksınız. Ve sizler bu çalışmalarınızla İslâm ülkelerindeki emperyalist hareketin öncüleri olacaksınız...”

Diyorlar; Türkler Haç’ımızı almasın,

Yeter ki Müslüman olarak kalmasın.

(Objektif Gazetesi, 27 Şubat 2008 Çarşamba)

“1710 yılında İngiliz Müstem­lekeler Bakanlığının emriyle Mısır, Irak, İran, Hicaz ve İs­tanbul'da faaliyete memur edilen Casus Hempher, sene­lerce bu İslâm ülkelerinde dolaşmış, Müslüman kisvesi altında âlimlerle görüşmüş ve İslâmî meseleler hakkında derin bilgiler edinmiştir!...”

Ecnebi değerlerimize el atmış,

Misyonerler Müslüman postuna yatmış.

Anlatılıyor diğer hain emeller,

Veriliyor eğitimdeki temeller.

“Görülüyor ki problemlerin çözümü, dertlerin çaresi eğitimdir. Aile, okul ve sokakta etkili olan bir millî eğitim ile millî birlik sağlanır. Millî kültür, idealler ve inanç değerleriyle ruhunu besleyen bir toplum da siyasî, sosyal, iktisadî alanlarda atılımlar yapar. Güçlü bir millet olur. Öyleyse kalkınmış güçlü bir millet olmanın tek yolu eğitim, eğitim, eğitimdir.”

Sonuç, milletçe kucaklaşmak yekpare,

Eğitim, eğitim, eğitim tek çare.

Ummandan bir katre misali bu kadar,

Okudukça insanın yüreği yanar.

Bu kitabı İbrahim Özgüleç yazmış,

Milli Eğitimin madenini kazmış.

Mustafa PEKEL

(Objektif Gazetesi, 28 Şubat 2008 Perşembe)



* Bu paragraflar İbrahim Özgüleç’in “Milli Kültür Perspektifinde Eğitim” kitabından alınmıştır.

* Mankurt: Cengiz Aytmatov’un “Gün Olur asra Bedel” romanındaki bir kahraman.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder