KÖYLÜNÜN FAZİLETİ

Son muharebelerin birinde idi. Bir süvari yüzbaşısı hayvanlar için ot tedarikine memur oldu. Lakin tahmin edersiniz ya, harp yerinde para düşünülmez, memleketi düşmana vermemek için herkesten fedakârlık beklenir. Onun için bu zabıta da arpa, yulaf gibi ne bulursa biçecek, para vermeyecekti.

Bu yüzbaşı, müfrezesinin başında ot yolmak için tayin olunan yere kadar gitti. Burası ıssız bir vadi idi. Ötede beride küme küme ağaçlar vardı. Hiçbir tarla görünmüyordu. Hayli dolaştı. Nihayet bir tenha vadinin köşesine sıkışmış küçük bir kulübe gördü. Neferler kapıya vurdular. Beli bükülmüş, ak sakallı fakir bir köylü çıktı. Zabıta emretti:

- Haydi baba, dedi. Hayvanlarım için ot keseceğim. Bana bir tarla göster.

İhtiyar:

- Peki, şimdi, diye cevap verdi. Süvarilerin önüne düştü. Bir çeyrek yürüdüler. Güzel yetişmiş bir yulaf tarlası gördüler. Zabıta:

- İşte aradığımı buldum, diye bağırdı. Köylü mukabele etti:

- Sabrediniz. İleride daha iyisi var… Yürümekte devam ettiler. Bir çeyrek daha gittiler. İkinci bir yulaf tarlası göründü. Askerler atlarından indiler, yulafları biçtiler, hayvanlara yüklediler.

O zaman yüzbaşı ihtiyara dedi ki:

- Baba, bizi beyhude yere yordun. Evvelki tarla daha güzeldi.

İhtiyar:

Evet yüzbaşım, dedi. O tarla belki güzeldi, fakat ne yapayım ki benim değildi…

(İbrahim Hilmi, Çocuklar İçin Kolay Kıraat, İlk Mektep 3. Sınıf, -Osmanlıca- Orhaniye Matbası, 2. Tab., İst. 1926, s. 3)

Mustafa Pekel

(Objektif Gazetesi, 01 Mart 2008 Cumartesi)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder