DOSTLARA YÜRÜMEK - BİROL PEKEL - 2

(Dünden devam)

Birol, lâf olsun diye girdiği üniversite sınavında iyi puan almıştı. Ankara Ticaret ve Turizm Yüksek Öğretmen Okulu’nda okuyabilirdi. Ankara gibi yerde nasıl olacaktı? Gerçi, tatillerde çalışırdı. Fakat bilmediği, tanımadığı memlekette kimi bulup, hangi işi yapacaktı. Hafta sonları yaptığı işten aldığı para yeter miydi? Şimdiye kadar nasıl olmuşsa, bundan sonra da olurdu elbet. Allah’tan umudunu kesmiyordu. Nasipse, mutlaka bir kapı açılırdı. Hal çaresi bulunurdu. O, buna inanıyordu. Şimdiye kadar, girdiği zorlu yoldaki engelleri kaldıran bir kudretin varlığını biliyordu.

Bir tatil günü, çalıştığım Isparta Merkez Ortaokulu’nda maaş bordrolarını hazırlamam gerekiyordu. Beraber gittik. Tam işlere dalmıştım ki, Birol, eski gazete istedi. Ne yapacağını sormadan verdim. Gazeteyi alıp, odadan çıktı. Kısa bir müddet sonra, işlerimin yoğunluğundan sıyrılmış ve eski gazeteyi alıp nereye gittiğini merak etmiştim. Boş odalardan birinde, gazeteyi yere sermiş, namaz kılarken gördüğümde oldukça duygulanmış, bir o kadar da şaşırmıştım. Hiç beklemiyordum. Anladım ki, neye inanıyorsa onu yaşayamaya çalışan bir kişiliğe sahipti. Kul olduğuna inanıyorsa, kulluğunu yaşamalıydı. Öğretmen olacaksa, öğretmenliğin hakkını vermeliydi.

Önünde iki yol vardı. Okumak ya da öğretmenlik yapmak. Okuyacaksa, ya öğretmenlik ideali ne olacaktı? Yıllardır kendini buna hazırlamıştı. Karar vermekte zorlanıyordu. O sıralarda ben de, İktisadi ve Ticari İlimler Akademisinde okuyordum. Devam mecburiyeti olmadığı ve çalıştığım için, ancak sınav zamanlarında Ankara’da olabiliyordum. Bu, onun için manevî destek olabilirdi. Tercihini, okuma yönünde etkileyebilirdi. Hem, burayı bitirince de öğretmen olabilecekti. İlkokul öğretmenliği yerine, Ticaret Liselerinde meslek dersleri öğretmeni olacaktı. Üstelik gece bölümü vardı. Şimdi olduğu gibi paralı değildi. Gündüz bölümünden hiçbir farkı yoktu. Azimli, gayretliydi. Yetenekliydi. Pekala gündüz çalışıp, gece okuyabilirdi. Kararını verdi. Gayret benden, takdir Allah(c.c.)’tan deyip, Ankara Ticaret Turizm Yüksek Öğretmen Okulu’nun gece bölümüne kaydını yaptırdı. Amcalı yeğenli okuyorduk.

Sınavlara gittiğimde, onun yanında kalıyordum. Hem hasret gideriyor, hem de birbirimize manevi destek oluyorduk. Ankara gibi yerde, iş ve okul, onun için oldukça yorucuydu. Zamanla yarışıyordu. Buna rağmen, bir fırsatını bulup, ders çalıştığım Gençlik Parkındaki çay bahçesine gelir, beni yalnız bırakmazdı. Bu arada hatıra fotoğraflarımızı da çekerdi.

Küçükten iktisatlı harcamaya alışmıştı. Deneme ustası kardeşimiz Kadir Yavuz Bey’in İlke Gazetesindeki köşe yazısında, bir yazımda okuduğunu ve hoşuna gittiğini belirttiği “Sanki Yedim Mescidi”ni, ilk olarak Birol’dan duymuştum. Olur olmaz şeylere para harcamıyordu. Ankara’da başka türlü yaşamak da, okumak da zordu. Hesaplı hareket etmek zorundaydı. Ayrıca iktisatlı davranıp israftan kaçınmak, nimete değer vermekti. Nimeti verene saygı göstermekti. Bunları öğrenmişti. Mümkün olduğunca da yaşamaya çalışıyordu. İnancından kolay kolay taviz vermiyor, imanını takviye etmeye çalışıyordu. Çünkü biliyordu ki, insan her an imanını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalabiliyordu. Yaşantısı da, harcamaları da meşru dairede olmalıydı. Kanaatkâr olmalıydı. Zira, Cabir (r.a.)’den rivayetle Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Kanaatı elden bırakmayın. Çünkü kanaat tükenmez bir servettir” buyuruyordu (Câmi’ü’s-Sağir, s. 1199, No. 2696, Hadis No: 5547). Hem Isparta’da annesi ve iki kız kardeşi vardı. Parayı kendisi kazanıyordu, fakat kendi keyfince harcayamazdı. Harcasa da, gönlü rahat olmaz, içine sindiremezdi. Ancak o, nefsinden esirgediğini başkalarına cömertçe verir, herkese yardımcı olmaya çalışırdı. İş takibi, hastalık ya da başka nedenlerle Ankara’ya gelen misafirleri, onun baş tacıydı. Gönül zenginliği ve yardımseverliği, onun en önemli özelliklerindendi. Çünkü o, daha küçükken halkın içinde yoğrulmuş, pişmiş ve olgunlaşmıştı.

Milli Eğitim Bakanlığında işi olanlar, bana referans için geldiklerinde, Ispartalı oluşlarından daha iyi bir referans olmayacağını söylerdim. Hatta, Ispartalı olmaktan da öte, kendisinden yardım isteyen herkese yardımcı olmaya çalışır, olamadığında da üzülürdü. Ancak bu yardım, torpil mahiyetinde değil, işlerin çabuklaştırılması ve yol yordamın gösterilmesi şeklinde olurdu.

Birol, okurken Devlet Memurluğu Sınavını kazanmıştı. Okulu bitirdikten sonra öğretmenlik yapmadı. Milli Eğitim Bakanlığında çalışmaya devam etti. Bakanlığın çeşitli kademelerinde, şube müdürlüğü, daire başkan yardımcılığı görevlerinde hizmet verdi. Vatani görevini ifa ettikten sonra, Aydınlıkevler Ticaret Meslek Lisesi’nde kısa bir süre meslek dersleri öğretmenliği yaptı ve tekrar Milli Eğitim Bakanlığına döndü. (Devam edecek)

(Objektif Gazetesi, 27 Mayıs 2008 Salı – Tlf. 0536 676 45 75

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder