KİMİN NAMAZI KABUL EDİLİR?

En makbul namazın, ihlasla, huşu ile kılınanı olduğunu biliyorum. Ancak herkes, her zaman aynı hali muhafaza edemiyor. Fakat, makbul olmasını ve kabul edilmesini umuyoruz. Üstelik namaz, kulluğumuzun gereği ve borcumuzdur. Her türlü kolaylık sağlanmış, terkine ise izin verilmemiştir. Bunun için Müslüman’ım diyen herkesin yerine getirmesi gereken ibadetlerden biridir. İbadetlerini yerine getirenlerin üstünlük ve imtiyazlı oluşu yalnız Allah (c.c.) katındadır. Yoksa insanın, kendini diğerlerinden üstün görüp, onları dışlamaya hakkı olmadığını düşünüyorum.
Bayan memurlardan A Hanım, beş vakit namazını kılan, yılın çoğu günlerini nafile oruçla geçiren, muhtereme bir kardeşimizdir. Çalıştığı kurumda erkeklere ait bir mescit vardır. Ancak bayanların, rahat abdest alıp namaz kılabilecekleri yer yoktur. A Hanım, B Hanımla birlikte çalıştıkları büroda namaz kılarlarken, müdür bey gelir. Bürolarda namaz kılınamayacağını söylerken içeriye girdim ve müdahale ettim. Müdür beyle daha önce aramızdaki bir sohbet anında namaza karşı olmadığını, odasını bile tahsis edebileceğini söylemiş olduğunu hatırlattım. Bunun da bir ihtiyaç olduğunu ve bayan kardeşlerimizin ibadetlerinde samimi olduklarını belirttim.
Kurumlarda, personelinin birçok ihtiyaçlarının karşılanması düşünülür. Kapalı ve açık spor tesisleri, kantin, kafeterya, kreş vb hizmete sunulur. Karnımızın açlığını; bir öğün de olsa gidermek için yemekhane tahsis edilir. Bunlar elbette güzeldir. Hiç kimse bunlara ne gerek vardı diyemez. Çalışan insanın; yemek, içmek, dinlenmek, eğlenmek, spor yaparak güç kazanmak ve sağlıklı kalmak hakkıdır. Hem çalışmalarından, daha iyi randıman alınabilmesi için bu ve benzeri hizmetlerin verilmesi elzemdir. Ancak, bunların yanında, ruhun da doyurulması, dinlendirilmesi, rahatlatılması için, bir ya da iki vakit namaz kılabileceği bir mescidin tahsisi neden ihmal edilir?
Müdür bey; içinde lâvabosu bulunan bir oda tahsis ederek bayanların rahatça namaz kılabilmelerini sağlamıştır. Allah (c.c.) razı olsun.
A Hanım, oğlan kardeşini elim bir trafik kazasında kaybettikten sonra, ibadetlerine daha da ağırlık vermişti. Onun, ölçülü ve düzenli yaşantısı ve huzurlu oluşu, diğer bayan arkadaşlarının dikkatlerini çekmiş olacak ki; birçoğu namazlarını kılmaya başladılar.
Günümüzde yazılmış birçok dinî eser olması, çeşitli vesilelerle düzenlenen konferanslarda, TV'lerde vaazlar ve konuşmalar yapılması elbette güzel. Fakat A Hanım; anlatmak ve nasihat etmekten ziyade, ihlâsla yaşananı görmenin, daha etkili olduğu örneğini vermiştir.
Yine bir bayan arkadaşı beyine, "Senin namaz kılmanı istiyorum" diye diretmiş. Nedeni de namaz kılanların; eşlerine daha iyi davranıyor olması!... Raflar dolusu din muhtevalı kitap okutsaydık, bayan kardeşimize herhalde bunu söyletemezdik. Allahu Teâlâ; hepimizi rızasını gözeterek, ihlâsla ibadetlerini yerine getiren, salih kullarından eylesin. İmandan ayırmasın. Amin!
Dua ediyorum, çünkü; hele günümüz şartlarında her an Allah (c.c.) korusun, imanımızı kaybetmek tehlikesiyle karşı karşıyayız. Allah imandan ayırmasın. Dua ediyorum, çünkü; bu tehlikeyi gözardı eden, kendini fetva makamında gören kardeşlerimiz, az da olsa maalesef çıkıyor.
Bir gün iki bayan arkadaşımız ziyaretime geldiler. "Kıldığımız namazlar kabul olmuyormuş, doğru mu?" dediler. Şaşırdım. Nedenini sordum. Sebebinin açık giyinmeleri olduğunu öğrenince, namazı hangi kıyafetle kıldıklarını sordum. Uzun etek giyip başlarını örtüyle örttüklerini, yani namaz adabına uygun kıyafette olduklarını öğrendim. İlahiyatçı değildim. Fakat kardeşlerimiz, mademki ağabeyleri olarak beni bu konuda ehil gördüler, fetva makamına girmeden bildiklerimi söylemeliydim. Namazlarımızın kabulünün Allah'a ait olduğunu, bizim borcumuzu ödemekle yükümlü olduğumuzu, âdaba ve erkânına uymak şartıyla, kılınan namazın kabulünü umduğumuzu, kabul edilip edilmeyeceği hakkında kimsenin karar veremeyeceğini belirttim. Açık giyinmek gibi bir günahları varsa, diğer namaz kılanların da başka günahlarının olabileceğini, zamanla giyim-kuşam konusunda olması gerekeni öğrenip titizlik gösterebileceklerini, günahlarımızın affı için namazın bulunmaz bir fırsat olduğunu ve namazlarını kılmaya devam etmelerini söyledim.
Beşeri yasalarla ve yönetmeliklerle getirilen kılık-kıyafete bile uymayan, fakat ibadete meyletmiş bulunan bu kardeşlerimizin, ileride ilâhi yasaların gerektirdiği şekilde giyineceklerini umuyorum. Tabi buna yetecek kadar ömürleri varsa.
Allah'a şükür toplumumuzda, kendisi inancının gereğini yerine getiremediği halde, çocuklarının inançlı yetişmesi için gayret sarf eden, ibadetlerini düzenli yapanlara imrenen, birçok insana rastlamak mümkün. Bu nedenle, “Doğru İslâm’ı anlatıp, İslâmiyet’e lâyık doğruluğu yaşamakla” hak ve hakikatin gösterilmesi gerekir. Hz. Enes (r.a)’den rivayetle Peygamber Efendimiz (s.a.v.); "Kolaylaştırın, zorlaştırmayın ve müjdeleyin." Bir rivayette de: "...Isındırın, nefret ettirmeyin..." buyurmuşlardır. (Buhârî, İlm 12, Edeb 80; Müslim, Cihad 6, 7, (1732-1733)). Bundan da anlaşılacağı üzere, kişileri ibadetten uzaklaştırmak yerine, ısındırma yolunun seçilmesi emredilmektedir.
İslâm'ı hakkıyla yaşayan insanların, kendilerini üstün görmeye ve diğerlerini dışlamaya, ne derece hakları olduğunu ilâhiyatçılara bırakıyorum. Burada her fırsatta; "Son nefesimizde imanla gitmeyi nasip eyle, imandan ayırma" diye dua eden babacığımı rahmetle yadediyorum. Allah (c.c.), hepimizin imanını muhafaza eylesin. Amin!
(Objektif Gazetesi, 08 Mayıs 2008 Perşembe – Tlf. 0536 676 45 75)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder