POLİS GÖREVİNİ YAPIYOR

27.05.2008 tarihli İlke Gazetesindeki haberin “Ceza Kesen İnsan” başlığı dikkatimi çekti. Trafikten aldığım para cezalarını hatırlatıp, eski anılarımı yeniden yaşattı.

Maddî imkânlarım ancak, halk diliyle külüstür arabaya yetmişti. Çoğu zaman ite-kaka çalıştırmak için uğraşmaktan, çocuklarıma gına gelirdi. Bu yetmezmiş gibi, yolda trafik polisleri, sinyal ya da far yanmıyor diye ceza yazarlardı. Emniyet kemerini hiç ihmal etmezdim. Ceza almaktan ziyade, kendi emniyetim için mutlaka takardım. Fakat insan, bazen ihmal edebiliyor. İhmal anında da cezayı yiyor. Cezaya hiç itiraz etmem. Bazılarının yaptığı gibi görevimi, memura karşı imtiyaz elde etmek için araya sıkıştırmam. Bir an için, küçük bir ihmalim yüzünden büyük para cezası yediğimi düşünürdüm. Çünkü arabam var, içine koyacak benzin parasını, hangi ihtiyacımızdan fedakârlık ederek bulacağımızı düşündüğümüz zamanlardı. Durup dururken ödemek zorunda kaldığım para, az da olsa sıkıntı yaratıyordu. Fakat böyle düşündüğüm için de kendimden utanırdım. Neden? O küçük ihmalim yüzünden, trafiğe yakalanmayıp, kaza yapmış olsaydım, sakat kalsaydım ya da birilerini sakat bıraksaydım, dünyanın servetine sahip olmanın ne önemi kalırdı? Çoğu zaman büyük acılara neden olan kazalar, küçük ihmalin sonucu değil midir? Kaybedilen para kazanılır, telafi edilir. Fakat, küçük bir kuralsızlığın sonucu kaybedilenlerin, telafisi mümkün olmamaktadır. Bunun örneklerini her gün görmekteyiz.

Oğluma bilgisayar alabilmek için, 1988 yılında külüstür arabamı satıp kurtuldum. Bir daha da almadım. Yirmi yıldır arabasızım. Bazen kullanmak mecburiyetinde kalıyor ve oğlumun arabasını alıyorum. Birkaç ay önce hastaneye, hasta götürmek için yine almak zorunda kaldım. Hastanın hastalığına üzüntümden mi, yirmi yıldır düzenli araba kullanmamış olmamdan mı, yaşlılığın getirdiği refleks zayıflığından mı bilmiyorum. Hani “devrim döndü” denir ya, bir an için yönleri şaşırır insan. Öyle bir başı dönmüşlükle ters yola girmişim. Sonradan farkına vardım. Kısa bir yoldu. Fakat geri de dönemezdim. Tam ana caddeye çıktım, sağa ya da sola dönebilirdim. Olacak ya, karşıya devam ettim. Trafik polisine yakalandım. Polis memuru, efendice bir tavırla gayet nazik bir şekilde ceza kesmek zorunda olduğunu söyledi. Tamam dememe rağmen, “Dörtlüleri yakmış olsaydınız sizi durdurmazdım” dedi. Anladım ki, “Ceza kesen bir insan” olarak nitelendirilmek istemiyordu. “Memur Bey! Haklısınız, siz görevinizi yapıyorsunuz” dedim. Bunu samimiyetle söyledim. Çünkü, kazaya da sebebiyet verebilirdim. Aleyhime de olsa, hiç kimsenin görevini zorlaştırma gayreti içine girmem. Keşke her birimiz, görevimizi layıkıyla yerine getirebilsek de, toplum huzuruna karınca kararınca katkıda bulunabilsek.

Ankara’da bir programa katıldım. Emniyet görevlileri, güvenlik tedbirleri gereği, katılanların üzerini ve çantalarını kontrol ediyorlardı. Polis memuru, bir bayanın çantasını açmasını istedi. Bayan, memnuniyetle çantasını açtı. Polis memuru şaşırmış olacak ki, bir bayanın gönül rızasıyla çantasını aratmak istemesine ilk defa şahit olduğunu söyledi. Bunun üzerine bayan; “Memur Bey, sizler bizim güvenliğimizi sağlıyorsunuz. Olabilecek provokasyonlara meydan vermeyip, programın sabote edilmesini önlüyorsunuz” dedi. Hatta çantasındaki, evinde yaptığı pasta ve börekleri gördü diye, memura ikram edebilmek için ısrar ediyordu. Polis memuru ise, görevde olduğunu ve kabul edemeyeceğini söylüyordu. Bayanın ikramını kabul ettirip ettiremediğini öğrenemeden ayrıldım. Şahsen nefsimin, bayanın ısrarlarına dayanabileceğini sanmıyorum. Fakat vatandaş olarak bayanın, görevli olarak polis memurunun bu diyalogda sergiledikleri görev anlayışlarına hayran kaldım.

Küçükken, yaramazlıklarımızı frenleyebilmek için polisle korkutulurduk. Belki yanlıştı. Fakat aldığımız eğitim, bu korkuyu zamanla saygıya dönüştürdü. Günümüz şartlarında, yatağımızda güvenle rahat bir şekilde uyuyabiliyorsak, bunu güvenlik görevlilerine borçlu olduğumuzu bilmeyen yoktur sanırım. Görevini yapan memura saygı duymayanın, en basitinden gece yarısı arabasındaki müziği “bas”a vererek ya da mobiletin egzozundan çıkan “bet” sesle uykusundan uyandıranları şikayete hakkı olmamalı. Çocuklarımızı polisle korkutmayalım. Fakat saygı duymaları gerektiğini de öğretelim. Zor şartlarda görev yaptıklarını da gözden kaçırmayalım, derim.

“Ceza Kesen İnsan” başlıklı haberin devamında; Isparta Emniyeti Trafik Tescil Denetleme Şube Müdürü sayın Tamer Yerlikaya, haklı olarak eğitimin önemini vurgulamaktadır. İnsanımıza, neyi neden yaptığının bilincini kazandırmalıyız. Ayrıca, toplumumuzun yara almasını netice veren olaylarla ilgili eğitim, okullarımızda daha erken yaşlarda başlatılmalıdır. Yani, ilkokuldan itibaren, içeriği genişletilerek, üniversite öğrenimine kadar uzanmalıdır. Mevcut eğitim, yeterli hale getirilmelidir.

Televizyonlarda üzülerek seyrettiğimiz feci kazaları, çeşitli hezeyanlarla memurların görevlerini zorlaştıranları görmemek dileğimizdir. Polis, görevini yapıyor, bunu kendisi için değil, toplumumuzun huzuru için yapıyor. Bu nedenle görev, sadece onun değil, hepimizindir. Görevlerinde sabır ve başarılar dilerim.

(Objektif Gazetesi, 02 Haziran 2008 Pazartesi – Tlf. 0536 676 45 75)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder