DOSTLARA YÜRÜMEK - SELMA KARACA

Yürüyorum…

Bitmiyor yollar.

Anıların izini sürüyorum,

Akıp gitti, hüzün ve umut dolu yıllar,

Beraberinde nice dostlar…

Bilgisayarla henüz yeni tanışmıştık. Kapasiteleri bugünkü kadar geniş değildi. Büyüklerin de ilgisini çeken Soko-Ban oyunu vardı. Küçük Mustafa Enstitüye, annesinin yanına geldiğinde bu oyunu oynamak isterdi. Belki de bunun için gelmek isterdi. Daha dün gibi. Tam yirmi yıl geçmiş aradan. Mustafa büyümüş, eczacı olmuş ve Isparta’da eczane açmıştı. Bugün 18 Mayıs 2008 Pazar. Dün Mustafa’nın düğün yemeğine gittik. Bugün, SDÜ Kongre ve Sergi sarayında yapılan nikâh merasimine katıldık. Değerli dostumuz Ahmet Kahvecioğlu’nun kızı Feyza hanımefendi ile Mustafa, mutlu bir yuva kurmak üzere evliliğe adım attılar. Allah sağlık, sinerlik, dirlik ve düzenlik versin. Ömürlerinin sonuna kadar mutlu olsunlar.

Mustafa, yaklaşık yedi yıllık mesai arkadaşım Selma Karaca’nın oğludur. Akdeniz Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Enstitü Sekreterliğinde üçüncü yılımdı. Bir yıl, Mühendislik Fakültesinin Binasında, bir yıl şimdiki Milli Eğitim Müdürlüğünün bulunduğu binada hizmet vermiş, üçüncü yıl ise, Miralay Mustafa Nuri Bey pasajında kiralanan yere taşındık. Enstitünün açık kadrolarından yalnız birine Devlet Malzeme Ofisinden naklen bir memur almıştık. Mühendislik Fakültesinden görevlendirilen elemanlarla hizmet veren Enstitümüz, kadrolu bir elemana kavuşmuştu. Nihayet, Isparta Sosyal Sigortalar Kurumunda görev yapmakta olan Selma Hanım da, naklen enstitümüz şef kadrosuna atandı.

Mezun olduğum okulun statüsü değişmiş, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisine bağlı dört yıllık Bankacılık ve Sigortacılık Yüksekokulu olmuştu. Mezuniyetimden iki yıl sonra da Selma Hanım, bu okuldan mezun olmuştu. Bunu, beraber çalışmaya başladıktan sonra öğrenmiştim. Öğrendiğim bir başkası da, değerli eşi emekli öğretmen Ethem Karaca’nın, yeğenim Birol’un okul arkadaşı olmasıydı. O da Birol gibi efendi, kimseyi kırmak istemeyen, saygılı, kişilerin konumları ne olursa olsun yardım etmeyi seven, olgun bir insandı. Aramızda kısa sürede samimi ve candan bir dostluk kurulmuştu.

Selma Hanımın, enstitüde göreve başladığı yıl, Yasin ismini verdikleri ikinci oğulları dünyaya geldi. Mutluyduk. Hayırlı ömürler diledik. Vatana, millete hayırlı olsun dedik. Çünkü, vatana ve millete hayırlı olan evlât, anaya ve babaya da hayırlı olur dedik. Aynı yıl bizim de Fatih ismini verdiğimiz altıncı çocuğumuz dünyaya gelmişti. Zaman zaman ev ziyaretlerinde, her iki ailede çocuk sahibi olmanın sevinci paylaşılıyordu.

Selma Hanım, tam bir hanımefendi olduğu kadar, inançlı bir kardeşimizdi. Beş vakit namazını kılar, yılın çoğu günlerini nafile oruçla ihya etmeye çalışırdı. Görevin de ibadet olduğu anlayışıyla, bugünün işini yarına bırakmazdı. Çocuklarına götürdüğü ekmeği hak edebilmenin gayreti içindeydi. Benim görevim değil, bu işi bilmiyorum demeyi bilmezdi. İbadetlerini yerine getiriyor olmasından huzur duyuyor, buna imkân tanıyan herkese hayır dua ediyordu.

Selma Hanımın, iki oğul sahibi olmanın mutluluğu içinde huzurlu bir yaşantısı vardı. Fakat burası imtihan dünyasıydı. Elbette o da imtihandan muaf tutulamazdı. Müslüman olarak imtihana hazırdı. Fakat bu kadar acı olacağı, hiç aklına gelmezdi. Canı kadar sevdiği oğlan kardeşi Selçuk… Gençliğinin baharındayken elim bir trafik kazası alıp götürmüştü. Allah (c.c.) rahmet eylesin. Kardeşimiz Selma Hanımın, metanetli olmasına rağmen bir anda dünyası kararmıştı. Fakat, elimizden duadan başka bir şey gelmezdi. Dua ve ibadet. Selma Hanımın tek tesellisiydi bunlar. İbadetlerine daha da ağırlık vermişti. Acısı ibadetleriyle hafifliyor, yanan yüreğinin ateşi, dualarla teskin oluyordu. Sabrının kaynağı da yine ibadet ve duadan başkası değildi.

Enstitümüz, kampusa taşınmıştı. Selma Hanım, iç içe olduğumuz Mühendislik Fakültesinin gerek idari, gerekse akademik kadrosundaki bayanlarla kısa sürede kaynaşmıştı. Yapmacıksız, samimi dostluğu ile kendini sevdirmişti. Sevdirmekle kalmamış, bazı bayan arkadaşlarının özendiği, huzurlu bir hayat tarzıyla da dikkatlerini çekmişti. Dostlarına dinî konuları açmaz, ancak onlar açtığında bildiklerini ve inandıklarını söylerdi. Kimseye dinî telkin ve tavsiyede bulunmazdı. Onun ibadetlerindeki ihlâsı ve kararlılığının neticesi olan düzenli yaşantısı, birçok arkadaşını da ibadete teşvik etmeye yetmişti. Belki farkında değildi fakat hal dilinin, söz ve nasihatten daha etkili olduğunun gerçek bir kanıtını gösteriyordu.

Değerli kardeşimiz Selma Karaca; SDÜ kurulup, yeniden teşkilatlanan Fen Bilimleri Enstitüsüne Enstitü Sekreteri olarak atandı. Bu onun, azim ve gayretinin neticesiydi. Hizmet yılını doldurup emekli olduktan sonra eşi Ethem Beyle Hac farzını ifa etmişlerdir. Allah (c.c.) makbul ve mübarek eylesin. Bu gün de oğulları Eczacı Mustafa’nın mürüvvetini görme mutluluğuna erişmişlerdir. Geniş olan çevreleri, yeni dostluklarla daha da genişlemiştir. “Dostlarla mutluyuz” diyen Karaca ailesine, dost ve akrabalarıyla birlikte sağlık ve mutluluk dolu nice yıllar dileriz.
(Objektif Gazetesi, 20 Mayıs 2008 Salı – Tlf. 0536 676 45 75)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder