AİLE - 2

Eşler, birbirlerine güven verebilecek dürüstlükte olmalı. Bunun için tarafların, açık sözlülüğü engelleyecek aşırı tepki göstermemeleri gerekir. Çünkü tepkiyle karşılaşan kişi ya içine kapanıp her şeyi eşinden gizleyecek ya da yalan söylemek zorunda kalacaktır. Başta da belirttiğim gibi, başkalarına bolca dağıtılan iltifatlar eşlerden esirgenmemeli. Birbirlerine olan saygı, sevgi ve güven duygularını sarsacak davranışlardan kaçınmalı. Başkalarına bir beyefendi ya da hanımefendi olarak görünmek için, giyim-kuşamına ve bakımlı olmayı gerektiren hususlara evde de önem verilmelidir. Fiziki görünüm, güler yüz, tatlı dil gibi davranışlarla beslenerek daha güzel hale gelecektir.

Evdeki dağınıklık, mutluluğu olumsuz yönde etkilemektedir. Yuvadaki ahengi bozmakta, tartışmalara neden olmaktadır. Ayrıca tertipli ve düzenli olmak; aradığını rahatça bulabilmenin, dolayısıyla stresi önlemenin ve hayatta başarılı olmanın en önemli şartlarındandır.

Ekonomik sıkıntılar, günümüzde evliliğin temellerini sarsan sebeplerin başında gelmektedir. Birçok yuva bu yüzden yıkılmış, huzur duyulacak yer muzır hale gelmiştir. Bu nedenle, gereksiz harcamalardan kaçınıp, ayaklar yorgana göre uzatılmalıdır. Gözünü tepelere dikip, mutsuz olmak yerine, mevcutlarla mutlu olabilmelidir. Böylece eşler arasındaki huzursuzluğu gidermenin yolunu aramak yerine, mutlu ortamda ekonomik şartları iyileştirmenin yolunu aramak daha kolay olacaktır. Çünkü sıkıntıların sebep olduğu huzursuzlukla problemler çözülemediği, hatta daha da arttığı açıktır. Zenginlik, mutluluğun amacı değil, aracıdır. Yoksulluğun, eşleri birbirine daha çok bağladığı, çevresiyle sosyal dayanışmayı geliştirdiği, “Azıcık aşım, ağrısız başım” diyen, lokmasını yakınlarıyla paylaşarak mutlu olan insanların çoğunlukta olduğu bir gerçektir.

Günün yorgunluk ve sıkıntılarını evde giderip, mutlu olacağını uman taraf, eşinin de aynı umutlarla dolu olduğunu bilmelidir. Birinin diğeri üzerinde hakimiyet kurmak istemesi, ikisinin hatta tüm aile bireylerinin mutsuzluğuna sebep olacaktır.

Her şeye dırdır etmenin faydası olmadığı gibi, aile bireylerinin huzursuzluğuna ve mutsuzluğuna sebep olmaktadır. Kırılan ya da döküleni geri getirmek imkansızdır. Öyleyse kızıp, bağırmaya, yuvanın huzurunu kaçırmaya ne gerek var?

Seven kişi, eşinin hastalığı karşısındaki çaresizliğine üzülür, ızdırap duyar. Fakat zamanla bu, bıkkınlığa dönüşür. Hasta olan kişi, dikkatsizlikle, kendini ihmal etmiş olmakla suçlanır. Onun için sağlıklı kalmaya özen gösterilmeli. Elde olmayan sebeplerden dolayı hasta olan kişi hastalığını şükürle, eşi de sabırla karşılamalı. Çünkü, burası bir imtihan yeridir. Kimin ne ile ve nasıl imtihan edileceği bilinmez.

Çoğu insan, dışarıdaki problemleri eve taşımak istemez. Ancak herkesin bunu başarabilmesi zordur. Sıkıntı, farkında olmadan kişinin yüzüne yansır. Sinirli, tedirgin hallerini bu yüz ifadesinden anlayan eşi, sabırlı ve hoşgörülü yaklaşımıyla muhtemel bir huzursuzluğu önleyebilmelidir.

Adeta cennet hayatının yaşandığı yuvada, cehennem azabını çektiren en önemli olaylardan biri de, gelin-kaynana çatışması olduğu malumdur. Her iki tarafın da sağ duyu sahibi olması gerekmektedir. Öncelikle eşler, kendi aralarındaki kaynaşmayı sağlayıp, mutlu bir yuvanın temelini atmalıdırlar. Aksi halde mutsuzluk, ana-baba başta olmak üzere tüm yakınlarını etkileyecektir. Daha sonra da eşler, kendilerinin de ana ve babalarının durumuna düşebileceklerini, ihtimalden uzak görmemelidirler. Bu konuda daha ziyade evin reisi durumunda olan erkeğe büyük görev düşmektedir. Bu da onun, ana-baba ve diğer büyüklerini incitmeden, yuvasında huzur ve mutluluğu sağlayabilmesidir.

Gökyüzünü güzelleştiren yıldızlar gecenin karanlığında ortaya çıkmaktadır. Renk, koku ve şekilleriyle meftun olduğumuz çiçekler çamurla beslenmekte, leziz yemekler ateşte pişmektedir. Fakat bunlar, hemen herkesin mutluluk kaynağıdır. Sabırlı olun! Kışın odun olarak gördüğünüz ağaçlar, rengarenk çiçeklerini vermek için baharı beklemektedirler.

(Objektif Gazetesi, 21 Nisan 2008 Pazartesi – Tlf. 0536 676 45 75)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder