ALNINDAN ÖPÜLÜR

Gazetemiz 25 Nisan 2008 tarihli OBJEKTİF’TE; “ALNINDAN ÖPÜLÜR” başlığı ile verilen haberde, Durmuş ÖZTÜRK isimli vatandaşımızın bulduğu 1520 YTL parayı sahibine ulaştırdığını okudum. Bilhassa günümüzde gerçekten alnı öpülecek bir davranıştır. Bu tür davranışlar halkımız arasında takdir ve hayranlıkla karşılanmaktadır. Gazetelerde ve TV’de önemli bir haber olarak verilmektedir.

Bazıları için bu paranın fazla bir değeri olmayabilir. Fakat birçok insanımız için büyük bir meblağdır. Haberde belirtildiğine göre Durmuş Öztürk’ün, sahibini aradığı para, maaşının üç katıdır. İki çocuğunun isteyip de yiyemedikleri, giyemedikleri, arkadaşlarında görüp alamadıkları bazı ihtiyaçlarını karşılayabilirdi. Dar geliri, çoğu kez çocuklarının masum isteklerine bile yetmeyecek düzeydedir. Baba olarak, bu yaşa kadar, mutlaka bunun ızdırabını birçok kez yaşamıştır. Fakat Durmuş Öztürk, Allah kimseye haram yedirmesin diyor. Başkalarının da kendisi gibi davranacağına inanıyor. Her insanın yapması gerekeni yaptığını söylüyor. Zaten insan olmanın gereği de bu değil midir? Peki her insan böyle midir?

Maalesef sadece elimdeki bir iki gazetede yer alan haber başlıkları bile böyle olmadığını göstermeye yetiyor. Aynı haberin hemen yanında, “10 saniyede soyuldu” haberi yer alıyor. Bir başkasında; “Adliyeye sevk edildiler”, “Eskişehir’de polisli gasp çetesi çökertildi”, “Boşandığı eşini nafaka meselesi nedeniyle 16 yerinden bıçakladı”, “Büyücülük ve falcılık çetesi çökertildi” gibi haber başlıkları yer almaktadır.

Hırsızlık, gasp, kap-kaç olaylarından, yüreklerimizi dağlayan can kaybına yol açan olaylara kadar, toplumumuzun kan kaybedişini üzülerek duyuyor ve görüyoruz. Dün TV’de alkollü araç kullanma sonucunda yaptığı kazadan kurtulan gencin; keşke arkadaşlarım sağ kalsaydı da, ömür boyu hapiste yatsaydım, şeklindeki feryadı yüreklerimizi parçalamıştır. Elbette ateş düştüğü yeri yakar. Fakat hiç kimse, ateşin kendi bağrına düşmeyeceğinden emin olamaz. Daha önce bu köşede belirttiğim gibi, eskiden vebali haklı olarak cehalete yüklenen suçların daha fazlası, bugün eğitilmiş bir toplumda, çoğunluğu eğitilmiş insanlar tarafından yapıldığını görüyoruz. Onun için oturup, binlerce defa düşünmeliyiz.

Toplumu ayakta tutacak temelin sağlam olması gerekir. Bu da genç nesillerin iyi yetiştirilmesini gerektirmektedir. İnsan, sadece mideden ibaret değildir. Diğer duygularının da doyurulması gerekmektedir. Duydukları ihtiyaçlar iyi tespit edilip, gerektiği dozda verilmelidir. Bunun başlatılacağı yer de ailedir. Aile toplumun temel taşlarını teşkil etmektedir. Topluma katılacak insana verilecek eğitimin altyapısı, burada oluşturulmaktadır. Onu tahrip edecek, parçalayacak tehlikelerden korunmalıdır. Suç işleme ve suça yönelme eğilimleri ailede başlamaktadır. Çevresiyle uyum sağlayamayan, suç işleyen ya da işlemeye meyilli olanların çoğunluğunu; problemli veya parçalanmış aile çocuklarının teşkil ettiği görülmektedir. Yetiştirmekle görevli aile büyüklerinin kaprisleri nedeniyle, yanlış verilen eğitimin de payı büyüktür. Aile büyükleri, çocukları yetiştirebilecek ehliyete sahip hale getirilmelidir. Böylece, muhtemel suçların çoğu önlenebilecektir ve önlenmelidir. Aksi halde Sivil Toplum Kuruluşlarının da, ilgili Kamu Kuruluşlarının da, yasaları uygulayanların da işi hayli zor. Suç, bulaşıcı bir hastalık mikrobu gibi, toplumun en ücra köşelerine kadar sirayet eder ve o toplumu kökünden sarsar.

Eğitimdeki eksikliğin mutlaka tespit edilmesi gerekir. Çağdaş-gerici, laik-anti laik, açık-kapalı, dinsiz-dindar gibi, insanların kamplaşmalarını netice verecek inatlaşmalar bir an önce aşılabilmelidir. Herkes, makûl ve mantıklı çözümler bulmada kendini sorumlu tutarak, huzurlu bir toplumun tesisine yönelmelidir. “BEN”İ, “BİZ” yapacak yol bulunmalıdır. İllâ da “BEN” denilecekse, millet olarak tek yürek halinde; “BU VATAN BENİM” diyebilmeliyiz. Yoksa alnı öpülecek insanları da bulamaya biliriz. Yoksa ateş yüreğimize düşmese dahi, büyükler olarak tarih sayfalarında mahkûm, ebedî dünyada gelecek nesillere hesap vermek zorunda kalırız.

NE İÇİN?

Kuru odun misali ağaçlar,

Ellerini semaya açarlar.

Hararetten dudakları patlamış toprağın,

Yer yer ağzını açar,

Bir yudum su için.

Fırtınalar hareketlenir, toplar bulutları

Gök gürler, şimşekler çakar.

Duyurmak için,

Susuzluktan takatsiz kalanların sesini.

Koşarlar yardım için,

Hiç biri, diğerine muhalefet etmeden.

Ağaçlar, güler rengarenk çiçeklerle,

Teşekkür ve tefekkür için.

Rüzgar hafif hafif okşayarak taşır yavruları,

Çiçekten çiçeğe, muhabbet için.

Güneş ısıtır üşüyen toprağı,

Dur der haylazlığına meyvenin,

Hepsi de sultanları olan insan için.

İnsanların kavgası nedendir?

Kim ve ne için? (M. Pekel)

(Objektif Gazetesi, 02 Mayıs 2008 Cuma – Tlf. 0536 676 45 75)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder