DAYAK

Atabey ve çevresinde tütün yetiştirilmektedir. Tütünün kolay temin edilmesinden mi, içe kapanıklılığın verdiği stresten mi, yoksa bir özenti sonucu mu, her nasılsa Ali, daha ilkokul çağlarında sigara içmektedir. Yıl 1939. İlkokulda okuyan Ali, bir taraftan da köy işleriyle uğraşmaktadır. Çok zeki ve çalışkandır. Yaz tatillerinde hiç boş durmaz. Evdeki hayvanları meralara götürüp otlatır, bakımlarını yapar, bağa-dağa koşturur durur. Ali, 4. Sınıftan 5. Sınıfa geçtiği yaz tatilinde, babasının merkebe sardığı iki harar samanı, Isparta'ya götürüp satacaktır. Yol arkadaşı; nenesinin oğlan kardeşinin oğlu, aynı zamanda komşusu Kara İbrahim’dir. Sabaha yakın yola çıkarlar. Köyle Isparta arasında yirmi beş kilometrelik bir mesafe vardır. Isparta saman pazarına, merkeplerle ancak yetişebileceklerdir. Bir müddet sonra Ali, kendisinden çok yaşlı, üstelik akrabasının yanında tiryakiliğini gizleme ihtiyacı duymamıştır. Onun azarlayacağını ya da bitmez tükenmez nasihatlerle bu alışkanlığından vazgeçirmeye çalışacağını düşünmemiştir. Babasına duyuracağından da endişe etmemektedir. Hem babası da tiryaki değil mi? Bu kötü alışkanlıktan dayakla, nasihatle vazgeçilemeyeceğini o da bilir elbet. Sabahın alaca karanlığında ceketinin cebinden tütün tabakasını çıkarıp, Kara İbrahim'e uzatarak; "Dayı tütünü buradan sar" der. Kara İbrahim Dayı itiraz etmez. Tabakayı alıp tütünü sarar, ikisi beraber tütttürerek Isparta'ya giderler.

Okullar açılmış, Ali 5. Sınıfa başlamıştır. Ova, dağ, bağ işlerinden kurtulmuş, sevinçle okula koşmuştur. Ancak öğretmeni Şevket; Ali’yi her fırsatta dövmektedir. Ali çalışkan, gayretli, dersi derste öğrenebilecek kadar kabiliyetlidir. Öğretmeninin tutumuna bir türlü anlam verememektedir. Arkadaşları da şaşkındır. Yıllar sonra sınıf arkadaşı Hüseyin; "Biz gülerdik, dayağı Ali yerdi, sebebini biz de anlamazdık" diye anlatmaktadır. Sebebini bilmediği sonu gelmeyen dayak yeme olayı Ali’yi isyan ettirmiş, öğretmeni ile aralarında tatsız olaylar geçmiştir.

Ali, okuldan kaçmaktadır. Sabahleyin defterini kitabını alıp, okula gidiyorum diye Erenler mevkiîne çıkar. Burası yüksek bir yerdir. Okul rahatça görülmektedir. Ders bitip, öğrenciler okuldan çıktığında, okuldan geliyormuş gibi eve döner. Uzun bir süre sonra babası bu durumu farkettiğinde öfkelenip döver. Fakat netice yine aynıdır. Babası okuyamamış, çocuklarının okumalarını şiddetle arzulamaktadır. Bunun için ne yaptıysa fayda vermemiştir. Nihayet Ali, babasına isyan etmiş, “Kessen de okula gitmeyeceğim” demiştir. Böylece son sınıfına geldiği ilkokulu bitirememiş, dolayısıyla diploma da alamamıştır.

Yıllar sonra babası; Ali’nin okuldaki dayak olayının aslını öğrenmiş, fakat iş işten geçmiştir. Şevket Öğretmen; Ali’nin saman satmaya giderken yol arkadaşlığı yaptığı ve tütün sarması için tabakayı uzattığı Kara İbrahim’in dünürü yani kızının kayınpederidir. Öğretmenin Ali’yi dövmesinin sebebi; dünürü Kara İbrahim Dayının annesinden sigara içtiğini öğrenmiş olmasıdır. Kara İbrahim Dayının annesi, Ali’nin akrabasıdır. Elbette korumak, kollamak ister. Bunun için dünürü olan Şevket öğretmene; "Zaten fakir insanlar, daha şimdiden sigara içerse sonu nereye varır, çocuğu biraz sıkıştır da bu kötü alışkanlığı terk etsin" şeklinde iyi niyetle söylemiştir.

İnsanların, insanlara yaklaşım metotları farklı. Kimi dayakla, kimi nasihatle, kimi de mizacına uygun çeşitli yöntemlerle, olması ya da olmaması gerekeni kabul ettirmeye çalışıyor. Din görevlilerinden biri korkutarak, diğeri de sevdirerek cemaat toplamaya çalışıyor. Tarikat ve cemaatler, hiçbir maddî-manevî çıkarları söz konusu olmaksızın farklı metotlarla, farklı mizaçlara hitap ederek insanlara mü’min sıfatını kazandırmaya çalışıyorlar. Yaklaşım ve metotlar ne olursa olsun amaç; insanı kaybetmeye değil, kazanmaya yönelik olmalıdır. Yukarıda anlatılan öykünün kahramanı Ali, okumamış, hayatta çok çile çekmiş ve gençliğinin baharında henüz otuzbir yaşında vefat etmiştir. Allah (c.c.) rahmet eylesin.
(Objektif Gazetesi, 25 Nisan 2008 Cuma – Tlf. 0536 676 45 75)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder