EĞİTİLMEMİŞ DUYGULAR

Karşılaştıklarımıza nasılsın demek, gelenek haline gelmiş, sıradan da olsa toplumumuzun güzel geleneklerinden biridir. Yanlış hatırlamıyorsam, Ahmet Hamdi Tanpınar; “Geleneğin ne olduğundan ziyade, gelenekle nasıl bir ilişki kurduğunuz daha önemlidir” demektedir. Bu güzel geleneğimiz, soranın içtenliğine, samimiyetine bağlı olarak daha da güzelleşiyor. İnsan yalnız olmadığının, sadece kendisinin sağlıklı ve huzurlu olmasının yetmediğinin farkına varıyor. Herkesin iyi olmasını istiyor. Ancak böyle bir ortamda sağlığının, mutluluğunun hazzını yaşayabileceğine inanıyor. Elbette gülün dikenleri olduğu gibi, hayatın da iniş ve çıkışları olacaktır, olmalıdır da. Çünkü insan, sahip olduklarının değerini, onları kaybettikten sonra anlayabiliyor. Fakat bunun için tekrar tekrar kaybetmenin de hiçbir anlamı olmasa gerek. Hele kaybettiren, bencilliğin, hırsın, zalimliğin vb. eğitilememiş duyguların esiri olan insansa, o zaman üzülmemek imkansızlaşıyor. Başkaları ağlarken gülemiyor. Başkalarını yakan ateşten uzak kalamıyor. Varsın gülün dikeni olsun. Seven insan, seve seve ona katlanır. Fakat toplumu cayır cayır yakan yangın varsa, insan buna kayıtsız kalamıyor.

Zaman zaman düşünüyorum. Eğitim konusu bende saplantı haline mi geldi, diye. Düşündüğüm tüm olumsuzluklar, dönüp dolaşıp geliyor, eğitimde düğümleniyor. Toplumlarda, yolunda gitmeyen her şeyin eğitim eksikliğinden kaynaklandığını düşünüyorum. Çünkü bu vatan benim vatanım. Bu millet benim milletim. Huzursuz toplumda huzurlu olmak, huzursuz ediyor beni.

Şoför eğitilmiş olsa, yollarda setler, kasisler olmaz. Alkollüyken direksiyon başına geçmez. Trafik kurallarına riayet eder, vb. sürücü hatalarından meydana gelen kazalar önlenir. Bu, örneklerden sadece bir tanesi. Toplumu sarsan, kargaşaya, kaosa sürükleyen, insanların eğitimsizliklerinden kaynaklanan hatalı davranışlarıdır diyorum. Fakat hayat okulunun eğittiği tahsilsiz bazı insanların olgunluğuna, davranışlarının yerindeliğine, birçok konudaki rasyonel düşüncelerine hayran oluyorum. Kendime soruyorum; neden eğitimli, kariyer sahibi bazı insanlarda bu özellikleri göremiyoruz? Hatta kendilerinden bekleneni bulamadığımız gibi, beklenmeyen söz ve davranışlarıyla karşılaşıyoruz? O halde her şey eğitim demek değilmiş diyorum.

Gerçekten eğitime mi saplanıp kaldım? Peki onca kişinin eğitimine maddî ve manevî destek vererek, topluma kazandırabileceğimi düşünmekle hata mı etmiştim? Bunun hata olabileceğine inanmak istemiyorum. Gönlüme taht kuran eğitim, böyle bir neticenin kaynağı olamaz. Bu çelişkinin mutlaka bir sebebi olmalıdır. İnsan; vahşi, yırtıcı hayvanları dahi eğitmiş. İnsan ve hayvan! Evet, sebep buradadır.

İnsan; sonsuz arzu ve istekleri olan, çeşitli duygularla donatılmış bir varlıktır. Onun sadece öğrenme merakını gidermek, hata yapmasını ve suç işlemesini engelleyemiyor. Suça meyilli olanlar, daha ehil hale geliyor. Hür yaşama arzusu gelişiyor, fakat eğitilmemiş duygularının esiri olmaktan kurtulamıyor. Gönlünce yaşamak istiyor. Ön plâna çıkan duygularını frenleyemiyor. Tam gaz gidiyor. Vuruyor, çarpıyor, kırıp, döküyor. Acılar, feryatlar, mağdur olanlar ve mağdurların mağdur ettiği insanlar sel gibi ülkeyi sarsıyor. Çünkü gönlünce yaşadığı yer, ıssız bir ada ya da dağın başı değil. Başkalarının da yaşama hakkının bulunduğu toplumun içidir.

Eğitilmemiş duyguların esiri olan insan, güçlüklerle kurulan yuvasını dağıtıyor. Dağılan yuvanın ateşleri de yerinde kalmayıp, çevreye sıçrıyor. Suçu olsun veya olmasın, herkes yanıyor. Çocuklar sahipsiz, içine düşen ateşi küllendirmeye çalışarak, kendi kabuğuna çekiliyor. Tâ ki, birileri ya da eğitilmemiş duygularının dürtüklediği kişiler tarafından o küller deşilene kadar. İçindeki ateşi sokakta söndürmeye çalışanlar ise, girdikleri suyun içinde boğulmamak için çırpınıyor. Yardımına koşanları da yanına çekiyor. Dağılan ateşler, bilerek ya da bilmeyerek estirilen rüzgarlarla tüm ülkeye yayılıyor. Gönüllü itfaiye erleri, bu büyük yangını söndürmekte çaresiz kalıyorlar.

İnsanın yaşadığı alan, toplumdan bağımsız olmadığı gibi, duyguları da birbirlerinden etkileniyor. Duygularından birinin körelmesi, törpülenmesi ya da aşırı faaliyeti, tüm sistemi sarsıyor. Buna bağlı olarak, içinde insanın yer aldığı sistem tümüyle sarsılıyor.

Evlat gönlünce yaşamak istiyor. Vefasızlıklarına beddua bile etmeye kıyamayan ana ve babaların, huzurevindeki ah ve ofları, bedduaları oluyor. Üç kuruş parasının hatırı için yanına aldığı ana veya babasının kahrına katlanamayıp, kovmaktan beter edenlere ne demeli? Kendilerinin katlanamadığı bu zavallıların yardımına koşanları da, paralarını yemekle suçlayan evlatlar, eğitilmemiş duygularının batağına çekmiyor mu insanları? Nazik insanların, nezaketinde sık-boğaz olanlar varsa, sevgiyi ve saygıyı ortadan kaldıran sebep nedir?

Özel ya da kamuya ait olanları tahrip etmenin, millî serveti yok etmek olduğunu düşünemeyen bazı üniversite gençliğinin noksanlığı nedir? Bunun noksanlıktan değil, akıl taşkınlığındandır deyip, sineye mi çekelim?

Benim de eğitilmemiş, doyurulmamış duygularım var. Bunlardan biri de, sanırım EĞİTİM takıntım olsa gerek. Anam, babam, bacım, kardeşim, milletim ağlıyorsa, bırakın, eğitim batağında kalayım. Kurtulmak istemiyorum. Eğitim, eğitim diye ağlamaya razıyım.

(Objektif Gazetesi, 05 Mayıs 2008 Pazartesi – Tlf. 0536 676 45 75)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder