AİLE - 4

Evlilikte kadın, duyulan şiddetli arzunun, sahip olduktan sonra değerini kaybeden basit bir eşya değildir. Asıl karşılıklı sevginin kuvvetlenerek aşka dönüşmesi gereken, en güzel duyguların paylaşıldığı bir yaren, yuvanın olmazsa olmazlarından biridir. Hiçbir ortak yanı olmadığı halde iki insan anlaşabiliyor da, birbirini tamamlayan eşler, şahsi kaprisleri yüzünden niye güzelim yuvalarını cehennem hayatının yaşandığı bir ortam haline getirirler? Eşiyle paylaşabileceği o kadar çok ortak yönleri bulunmasına rağmen, neden sohbetten uzaklaştıracak şiddete başvurulur? Eşinde bulunan güzel huy ve yetenekleri destekleyeceği yerde, neden dayakla onun şevkini kırar? Bu konularda kadının da büyük rolü olmakla birlikte, eli sopalı erkeğe sorulacak soruların sonu gelmemektedir.

Farklı ortamlarda yetişen iki ayrı kişinin, her konuda aynı görüşe sahip olması elbette beklenemez. Fakat seviyeli tartışmalarla eşler birbirini daha iyi tanıyacak, geçimsizlik, yerini sevgi ve mutluluğa taşıyan ortak değerlere bırakacaktır. Çünkü sohbet havasındaki tartışmalar, her iki tarafın da gizli kalan güzel yönlerinin ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Hatta ileride çıkabilecek muhtemel problemleri de ortadan kaldıracaktır. Yoksa herkes kendi kafasında tanımladığı şekliyle önyargılı düşünmek zorunda kalır. Böyle bir durumda her iki taraf da birbirlerinin davranışlarına anlam veremez, yanlış algılama ve değerlendirmelerle ortada olmayan sorunlar üretilir.

Küçük bir çocuğun fikirlerine değer verilir. Hatta bundan büyük ve güzel neticeler elde edilir. Ebedi hayat arkadaşı olan kadının fikirlerine neden değer verilmesin de, erkeğin her dediğine peki demek zorunda bırakılsın? Kadın, ailenin her türlü maddî ve manevî meselelerinde söz hakkına sahip olması gereken ilk kişi olmalıdır. Onun da fikirleri ve eşinden farklı yetenekleri vardır. Medeni tartışma ve sohbetlerle bunların ortaya çıkması sağlanmalıdır. Sopayla korkutarak sindirmenin, ne kendisine ne de aile bireylerine faydası olmaz. Kaybeden, zarar gören sadece kadın değil, tüm aile olacaktır. Elbette eşlerin karşılıklı olarak her söz ve davranışlarına karşı çıkmaları da doğru değildir. Birbirlerini iyi tanıyan eşler arasında böyle bir durum olamayacağı gibi, birbirlerini destekleyen farklı fikirler ortaya koyacaklardır.

Bazıları, kusurları var ki dövüyorum diyebilir. Halbuki Rahman sıfatıyla tüm yaratılanları kuşatan Allah (c.c.), emir ve yasaklarına karşı gelen, inanan ya da inanmayan herkese, türlü türlü nimetlerini hiç ihmal etmeden yetiştiriyor. Haşa, biz Allah’tan daha mı güçlü, kuvvetliyiz? Bize güvenip sığınan eşimizin kusurlarını bahane ederek dövebilecek kadar, nasıl zalim olabiliyoruz? Ya bir gün, acımadan dövdüğümüz eşimizin bakımına muhtaç duruma düşersek, hangi yüzle ondan yardım isteyebiliriz?

Eşimize, el pençe divan duracak kadar korkutmak yerine, bir gün bile hasretimize dayanamayacak kadar aşkla sevdirebilmeliyiz. Bunu sağlamanın en önemli yolu da, kendimiz için istediğimizi, eşimizin de isteyebileceğini düşünmektir. Demokrasi, hürriyet! Ama, bizim istediğimiz kadar, dememeliyiz.

(Objektif Gazetesi, 19 Nisan 2008 Cumartesi – Tlf. 0536 676 45 75)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder