KÖYÜMÜZ - 2

Anılar, hayallerimi sarstı derinden,

Birer birer sökün edip geldi yerinden.

İhtiyarlığın acizliğiyle bedenim,

Medet mi umar oldu gençliğin terinden?

(M.Pekel)

İnsan yaşlandıkça; gün oluyor çocukluk anılarının saflığına dönüyor, gün oluyor ana ve babasının şefkatli kanatlarının altına sığınmanın özlemini çekiyor. Geçen günler geri gelmiyor. Fakat anılar tersyüz olmuş, o günlerin geri gelmeyen güzellikleri, acı ve ızdıraba boğuyor, onun için hatırlamaktan kaçıyor insan. Acı ve ızdırapları ise, hapsedildikleri şuuraltı hücresinden çıkarıp, Bediüzzaman Hazretlerinin; "Elemin zevali lezzettir" dediği gibi, zamanın tatlılaştırdığı anılar halinde tekrar tekrar, ballandıra ballandıra anlatmaktan haz duyuyor.

İnsan harika duygularla teçhiz edilmiş. Aynı anda hayalen yıllar öncesini yaşayıp, dönebiliyor. Ben de bu hayal yolculuğuna çıkmışken, bir başka çocukluk anımı dönmek istiyorum.

Köyümüzden Eğridir asfaltına doğru 3 km uzaklıkta tren durağı bulunmaktadır. Hatırlayabildiğim kadarıyla 1950-1960 yılları arasında Isparta'ya gitmek için ya da mektup göndermek için bu durakta, Eğridir'den saat 15.50'de gelecek olan tren beklenirdi. Şimdi çocukluğumun güzelliklerinden kopan parçalar gibi yer yer tahtaları sökülmüş harap bir haldeki bu durak; oldukça kalabalık yolcu grubunun, trenin gelme zamanına kadar birbirleriyle sohbet etmeleri, çocukların oynamaları için güzel bir ortam oluşturmaktaydı. Çocuklukta madeni parayı rayların üzerine koyup, trene ezdirmekten sanki bir marifetmiş gibi zevk alırdık. O günlerden birinde parayı rayların üzerine yerleştirmiştim ki; bir beyefendi yanıma gelerek, bu parayı nasıl kazandığımı sordu. Babamdan aldığımı söyledim. "Babaların bu parayı kolay kazanmadığını, belki bundan başka parası olmadığı halde oğlumun ihtiyacı olur düşüncesiyle bana verip, kendisinin parasız kalabileceğini" anlattı. Ayrıca o gün anlayamadığım daha birçok şeyler söyledi.

Acaba bugünün beyefendisi; "bunun bir milli servet olduğunu, Bosna-Hersek, Afrika ülkeleri insanlarının durumları bir tarafa, kendi ülkemizde hatta kendi köyümüzde de değil, en yakınlarımızın bu paraya ihtiyaç duyabileceğini" mi anlatırdı? Öyle ya, parayı kazanmak kolay olmadığı gibi, harcamak da en az kazanmak kadar önemli. Özellikle tüketimin cazip hale getirildiği günümüzde.

Yine madeni parayı kâğıdın altına koyup, üzerini kurşun kalemle karalayarak yazı ya da tura tarafının resmini çıkarırdık. 1953 yılı ilkokul ikinci sınıfta iken kâğıda resmini çıkarmak istediğim 10 kuruşu ders kitabımın arasında unutmuştum. Babamın "Gitti bir okka tuz parası" dediği yüreğime işlemiş olacak ki; onun, bu sözü söylediği yaşı geçmiş olmama rağmen hâlâ unutamadım.

(Objektif Gazetesi, 17 Nisan 2008 Perşembe – Tlf. 0536 676 45 75)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder