ALİ NAZIM KARAKAYA

Öğretmenler vardır, bazen kazmayı vurur, damarına dokundurur, yer altı zenginlikleri gibi öğrencilerinin gizli cevherlerini ortaya çıkarır. Bazen şimşek, bazen kalkan olur. Fırtınaları, bulutlara yöneltip yağmura dönüştürür. Bazen hassas bir gözlemcidir. Bataklıklarda da güzel çiçeklerin açabileceğini bilir. Bazen gerçek bir komutandır. Öğrencilerini, tüm olumsuzluklara yetecek güçlerinin olduğunu göstererek, hayata bağlar. Bazen tecrübeli bir asker, keskin bir nişancıdır. Öğrencilerini, içinde bulundukları hayattan verdiği örneklerle eğitir. Azim ve şevkle gerilen yayına yerleştirip, hedefe fırlattığı birer oktur onlar. Varsın geri gelmesinler. Hedeflerini bulsunlar da, bu onlara yeter. Bir idealdir öğretmenlik. Karşılıksız, fedakârca emek verir öğrencilerine. Onlar da versinler başkalarına. Aynı İbrahim Hilmi’nin çocuklar için yazdığı Osmanlıca kitabındaki “ALİCENAPLIK” adlı şu hikâyede olduğu gibi.

[Bir gün haydudun biri ormanda bir genci yakaladı. Soymak, öldürmek istedi. Biçare genç; “İmdat! Can kurtaran yok mu?” diye haykırmaya başladı.

Civarda bir fakir köylü, odun yarmakla meşguldü. Sesi işitti, süratle yetişti. Baltasıyla haydudu kaçırdı, genci kurtardı.

Genç adam zengindi. Namuskârlığıyla, cesaretiyle kendini ölümden kurtaran köylüye karşı büyük bir minnet hissetti. Hakkını ödemek istedi.

“- Sen benim hayatımı kurtardın! Hakkını nasıl ödeyeyim, sana ne vereyim?” dedi. Köylü:

“- Hiçbir şey!” cevabını verdi. Genç ısrar etti:

“- Sen bana pek büyük bir iyilik ettin. Ne kadar para istersen vereyim!” dedi. Bu teklife karşı da:

“- Ben seni para için kurtarmadım.” Mukabelesini gördü. Genç adam şaşırdı:

“- Fedakârlığına mukabil benden bir şey iste!” diye yalvardı.

O zaman fakir, alicenap köylü dedi ki:

“- İcabedince benim sana yaptığımı, sen de başkalarına yap!”

Ve gencin yanından uzaklaşıp gitti.]

İşte ilkokul öğretmenimiz Ali Nazım Karakaya da; “Çocuklar! Babanız çifti merkeple sürüyorsa siz öküzle, öküzle sürüyorsa siz, beygirle süreceksiniz. Babanızdan mutlaka önde olmalısınız ki, onların mevcut durumunu yakalayabilesiniz” diyerek bizleri; hedef belirleyip, çalışmaya teşvik ediyordu. Bizleri hayata hazırlayıp, ilkokuldan mezun etti. Yaydan fırlayan ok misali, geri dönüp halini hatırını soramadık. Vefa borcumu karşılamasa da, okurlarımla paylaşmak, vicdanî rahatsızlığımı az da olsa hafifletmiş olacaktır. Bu köşeyi tahsis ederek bu fırsatı veren; Genel Yayın Yönetmeni Sümer Şenol hocamızın şahsında OBJEKTİF GAZETESİ’NİN değerli mensuplarına, yazmaya teşvik eden Araştırmacı, Şair ve Yazar değerli Murat Yüksel hocamıza teşekkür ediyorum.

Değerli öğretmenim Ali Nazım Karakaya’yı; Gönen Köy Enstitüsünde kendisi gibi değerli, cefakar, sınıf arkadaşı Veli Karaca’nın, “Çarıklı Bilge ve Oğlu” kitabındaki anısı ile ilgili bir alıntıyla yad etmek istiyorum.

[ALİ NAZIM VE ARKADAŞI

Gönen Köy Enstitüsünden mezun olmamıza iki ay kalmıştı. Okulumuza ilk atanan biz yaşta Hakkı Caner adında bir tarih öğretmeni geldi. Aslen Uluborlulu olup orta okulunu ve liseyi Isparta'da yüksek tahsilini de Dil Tarih Coğrafya Fakültesinde bitirmiş. Okulumuzda son sınıfların dersine giriyordu. Sınıfımızda bir de kendi halinde yaşayan kimsenin işine karışmayan İğdecikli Ali Nazım Karakaya vardı. Ali Nazım da 1938 yılında Isparta orta okuluna kaydolmuş, fakirlikten dolayı o yıl okulu terk etmiş. Terk etmeden önce Ali Nazım ile öğretmen olan Hakkı Caner aynı okulda aynı sırada beraber okumuşlar. İkinci ders yılında yoksulluk Ali Nazım'a okulu terk ettirirken, zenginlik de Hakkı Caner'in daha yüksek okullarda okumasını sağlamış. Ali Nazım üç yıl köyü olan İğdecikte rençber olarak çalıştıktan sonra 1940 yılında açılan okulumuza gelmiş. Biz mezun olurken Hakkı Caner'de yüksek tahsilini bitirip Gönen'e tarih öğretmeni olarak geldi.

Hakkı Caner'in bize ikinci derse girişi idi. Ali Nazını onu tanımıştı. Fakat kimseye bir şey söylemiyordu. İkinci ders bitmek üzereyken Hakkı Caner, Nazım'ın yanına geldi. İkisi göz göze bakışırken "Sen de mi buradasın Nazım?" sözleri üzerine "Evet Hakkı, bende senin gibi buradayım" demesi üzerine sınıfta bir gülme tufanı koptu.]

(Objektif Gazetesi, 30 Nisan 2008 Çarşamba – Tlf. 0536 676 45 75)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder