EĞİTİM

Toplumları yükselten ya da indiren,

Eğitimdir bu acıları dindiren. (M. Pekel)

Hayvanların bile sürüler halinde yaşadığı dünyamızda, insanın yalnız yaşaması düşünülemez. Yaşam kaynağı toplumdur. Rahat ve huzuru, güçlü bir toplumun içinde olmasına bağlıdır. Toplumu güçlü ya da güçsüz kılan yine insandır.

Bu nedenle insan, toplumun ayakta kalabilmesi, güçlenebilmesi için çaba sarfetmek zorunda kalır. Bu çabayı nasıl ve nelerle vermesi gerektiğini de, eğitimden öğrenir. Eğitim, sadece okulla sınırla kalmaz. Ailede temelleri atılan eğitim, okulda geliştirilip, toplum içerisinde uygulamaya konulan bir bütünlük içerisinde verilir. Birbirinden kopuk, birini diğerinin yalanladığı bir öğreti, eğitime olan güveni sarsar. Bu da kaptansız bir geminin rüzgâra terkedilmesi demektir. Farklı çıkar çatışmalarının yaşandığı toplum, Okyanusta yol almakta olan gemi gibi batması kaçınılmaz olur. Öyleyse çıkar çatışmalarını önleyecek, millî birliğin tesisine yönelik eğitimin verilmesi gerekir.

Eskiden, uygunsuz davranışlarımıza, tanıdığımız ya da tanımadığımız hiç kimse kayıtsız kalamazdı. Babamız-anamız, onlara kızmak bir tarafa, teşekkür ederdi. Şimdi ise ebeveynler çocuğunu kendi doğrularıyla yetiştirmek istiyor. Kendilerinden başkasının müdahalesine karşı çıkıyor. “Çocuğumuzu böyle yetiştirdik, siz karışmayın!” ya da “Çocuğumun namus bekçisi misiniz?” deniliyor. Elbette çocuğunu yetiştirmek ana-babanın hakkıdır. Davranışlarında suç unsuru varsa ülkenin yasaları vardır, bunlar devreye girer. Fakat çocuklar ana ve babanın olduğu kadar, içinde bulundukları topluma da aittir. İyi niyetle yaklaşan kişi de kendi çocuğundan farklı tutmaz. Ne var ki, birine göre yanlış olan davranış, bir başkasına göre doğru olabiliyor. İşte toplumsal ahengin bozulması da burada başlamaktadır. Ahenkten kastım, herkesin aynı düşünmek zorunda olduğu değil, amaçta birleşmesidir. Bireylerin topluma kazandırılması, onu yükseltecek nesillerin yetiştirilmesi, kendi huzurumuzun gereği olduğudur. İçinde bulunduğumuz geminin, zarar verilmeden sahile ulaştırılması gerektiğidir. Üretime endeksli bir makinenin küçüklü büyüklü, inceli kalınlı çarklarının birbirine muhalefet etmediği, hatta birbirine yardımcı olduğu gibi, insanımızın ülke yararına olan davranışlarda hangi inanç ve görüşte olursa olsun birbirini desteklemesidir. Aile, okul ve toplumda verilecek eğitim, bu anlamda birbirini tamamlayacak nitelikte olmalıdır. Eğitim; farklı çıkarlarla çatışan değil, farklı düşüncelerle ortak amaca hizmet edecek millî şuura sahip nesiller yetiştirmelidir.

Eğitim; millî, ahlâkî ve insanî değerlerle beslenmeli ki, insanı ilim ve tekniğe istekli hale getirebilsin. İnsana yararlı yenilikleri arama, ortaya koyma arzusuyla dolabilsin. İnsandaki mevcut duyguları topluma yöneltemeyen eğitim, insanı boşluğa, atalete sürüklemektedir.

Avrupa’da firmalar ürettikleri cihazın, kullanmadan önce, kullanma kılavuzunun okunmasını ister. Çünkü cihazın rasyonel kullanımını sağlayacak olan bu kılavuzdur. İnsanın nasıl yararlı olabileceğini de Allah-u Teâlâ, Peygamberleri ve kitaplarıyla bildirmiştir. Buna uyulmadığı taktirde toplumu zedeleyen, çökmesine sebep olan olumsuzluklar ortaya çıkacaktır. Fransız yazarı ve siyasetçisi Benjamin Constant; “Din insanlık tarihine hakim olan ve toplumları ayakta tutan en büyük kuvvettir” demektedir. Bundan, toplumun bekâsında, dinin ne kadar önemli olduğunu anlıyoruz. Dinin gerçek manada yaşanmasını sağlamakla birlikte, toplumun çöküşüne yönelik bölücü nitelikte olmayan farklı görüş ve inançlara da saygı duyabilecek hoşgörüye sahip insanlar yetiştirilmelidir. İnsanlar ortak bir ülküde birleşerek dünyada en güçlü bir devlet haline gelmişlerdir. Ne zaman ki, o ortak paydadan uzaklaşılmış, toplumu besleyen millî ve manevî değerler zayıflamışsa, o devlet gerilemeye ve çökmeye mahkum olmuştur.

Ülkemiz ve milletimiz, öteden beri bazı dış güçlerin hain oyunlarının odağı haline gelmiştir. Ne zaman huzur ve güven içinde kalkınma sürecine girmişse, milletimizi birbiriyle çatıştırmayı başarmışlardır. Halkımızın gündeminde olmayan, kendi aralarında dostça geçinen Alevî-Sünni vatandaşlarımızın arasına attıkları nifak tohumlarını besleyerek birbirina düşürmüşler. Düşürmüşler diyorum, çünkü o günleri görmedim. Fakat anarşik ve terörün şiddete dayalı acı olaylarını hergün yüreğimizde hissettik. Yine halkımız ve aile fertleri arasındaki farklı görüş ve yaşantıları birlik ve beraberliklerine engel teşkil etmezken, dindar-dinsiz, çağdaş-gerici, laik-antilaik gibi çeşitli bahanelerle milletimiz huzursuz edilmeye çalışılmıştır. Bunlar halkımızın sağduyusu sayesinde atlatılmıştır. Fakat maddî ve manevî telâfisi mümkün olmayan bedeller ödemek zorunda kalınmıştır. Şiddet içerikli olaylarda, memleket ve milletimizin belki de kaderini olumlu yönde değiştirebilecek nitelikteki nice değerli gençlerimiz toprağa verilmiştir.

İşte, memleketimizin bölünmez bütünlüğüne göz diken hainlerin, heveslerini kursaklarında bırakacak, oyunlarını bozacak ferasette millî şuura sahip nesilleri yetiştirecek eğitim, acilen zorunludur.

(Objektif Gazetesi, 24 Mart 2008 Pazartesi – Tlf. 0536 676 45 75)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder