BABAM VE ANAM

“Anne ve babadan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına erişecek olursa, onlara sakın ‘Öf’ bile deme, onları azarlama, onlara güzel söz söyle. Onlara merhamet ve tevazu kanadını ger ve de ki: “Ey Rabbim, nasıl onlar beni küçükken besleyip büyüttülerse, Sen de onlara öylece merhamet buyur”(İsra Suresi, 23 ve 24. ayetler)

Babacığım!

Yetimliğin, yoksulluğun, çaresizliğin acılarıyla yoğrulan yüreğine bir de bizim dertlerimiz kök saldı. Okuyamadın fakat içinde bulunduğun ‘hayat okulu’nun dersleri bizlerinkinden daha değerli, şartları daha çetindi. Yarı aç yarı tok, didinip durdun. Hep bizim için. Hatalarımızı hoşgörüyle örtmeye çalışır, üzerimize toz bile kondurmaya kıyamazdın. Yolunda gitmeyen yaşantımızdan hep kendini sorumlu tutar, omuzlarındaki ağır yüke bir de bizim ızdıraplarımızı eklerdin.

Bizler; hayat okulundan aktardığın derslerle hayırlı evlat olmaya çalıştık. Fakat gençlik sarhoşluğuyla çoğunu heder ettik. Layık olduğunuz saygı ve hürmeti gösteremediğimiz gibi, ortaya çıkan olumsuzlukların bedelini de sizlere yükledik. Buna rağmen hayırlı dualarınızı bizden hiç esirgemediniz. Allah sizlerden razı olsun.

Dualarınız sayesinde torunlarınız, çocuklarınızdan inşallah daha iyi olacağını umuyorum ve sizlerin dualarına kendi dualarımı katıyorum, sizlere de Allah’tan rahmet niyaz ediyorum.

Durmak dinlenmek bilmez, her derdimize derman olmaya çalışır, oradan oraya koşar dururdun.

Hastanede, hasta oğlunun başında bekledin, ayakların şişmesine, uykusuzluğa aldırmadın. "Allah (c.c.) kimseye evlât acısı göstermesin" deyip, oğlunu sırtında doktor doktor dolaştırdın. Tetbir, takdiri değiştirmedi, evlât acısını da tattın. Ebedi dünyasına uğurlamak üzere tepe tepe toprağa gömdün. Allah (c.c.) rahmet eylesin! Genç yaşta vefat eden oğlunun acısını dağda, bağda, tarlada ağlayarak yudum yudum tadardın. Babanın evlâdına karşı çaresizliğini şimdi çok iyi anlıyorum babacığım.

“Neden her sözüme haklısın baba derdin oğlum!….." diye ağlardın. Bunu da iyi anlıyorum. Çünkü evlât sessiz kaldığında, baba haklı da olsa ciğeri sızlıyor. Ağabeyim de her sözüne haklısın der, haklılığını gizli gizli göz yaşlarına anlatırdı. Onu da gördüm, yüreğini daha fazla dağlamamak için söyleyemedim babacığım.

Gurbetteki oğluna mektup yazdırırken ağlardın, okuturken ağlardın. Gurbet hasretini yaşadım, seni anlayabiliyorum babacığım.

Goca Osman ağlar mı? Ağlar… kimse görmez.

Heybetli ve sert görünüşün içinde gizlenen yufka yüreğini gördüm. Bencileyin çok duygusaldın be babacığım! Kabrin nur, durağın cennet olsun, yakında bizler de geleceğiz. Mevlâm cennetinde birleştirip, hasretimizi dindirsin. Amin!

Anacığım!

Oğlunu her zaman hayır dualarla uğurlardın. O zaman göremediğim bu hayır dualarının meyvelerini çok şükür bugün görebiliyorum anacığım.

Dırdırlarının sebebini anlayamaz, kâh kızar, kâh üzülürdüm. Kızdığımda bağırır, bağırdığımda kızardım. Kulakların duymadığını gönlün duyar kırılırdın. Kırılan kalbini göz yaşlarımla yapıştıramazdım ki anacığım. “Cennet anaların ayakları altındadır” sözünü duyar; fakat o sıralar önemini kavrayamaz, yalnız seni kırdığım için ağlardım.

Garip başına gelmeyen kalmadı. Bundan mıydı gece sabahlara kadar kendi kendine söylenmelerin? Şimdi bunları anlıyor; fakat hissedilenleri anlatmaya kelimelerin yetmediği gibi, anladıklarımı anlatmaya da yetmiyor. Zaman zaman türküler, şiirler ve bazı olaylar gibi anılarla duygulanıp, gözlerimden yaş değil sanki kelimeler dökülüyor. Ancak bu kelimelerle anlatabiliyorum çektiklerini kendime.

Senden ayrı kaldığım gurbette, yanık türkü sesleri ile duygulanır, yorganı başıma çekip, hissettiklerimi ve anladıklarımı gözlerimden damla damla dökülen kelimelerle yazardım kendim için sessiz, sessiz!....

Çektiğin çileyi, döktüğün göz yaşlarını düşünüyor, düşünüyorum… Ve diyorum ki:

Bu dünyanın ahiretin tarlası olduğuna inanıyoruz. Onun için, göz yaşlarınla sulayıp beslediğin toprakların, ebedi saadet meyvelerini vermesini dua ve niyaz ediyorum. Amin.

(Objektif Gazetesi, 22 Mart 2008 Cumartesi – Tlf. 0536 676 45 75)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder