HASBİHAL

Bir ayı aşkın burada çoğunlukla sizlerle okumak ve eğitim konularını paylaştım. Öğrencilik yıllarımda okuyan azınlıkta, hatta okur yazar olmayanlar dahi vardı. Bir ara okuma seferberliği başlatılarak elli, altmış yaşındakiler gece okullara alınıp, okuma-yazma öğretildi.

O günlerde işlenen suçların vebali cehalete yüklendi. Doğruydu. Dinimiz de bundan nasibini alıyordu. Dinde olmayan safsatalar, batıl inançlar dine mal edilebiliyor, yahut da dinin bazı hükümleri batıl inanç olarak nitelendirilebiliyordu. Eğitimin yükü büyük çapta ailenin omuzlarındaydı. Dışarıdaki büyükler de gençlerimizin olumsuz davranışlarına, kötü alışkanlıklarına kayıtsız kalamaz, onların eğitiminden kendilerini sorumlu tutarlardı. Okuyanlar ise okul idaresi tarafından sıkı takibe alınır, kahvehaneler basılarak kötü alışkanlıklar edinmeleri önlenilmeye çalışılırdı.

Günümüzde ise ortaokul zorunlu hale getirilmiş, lise, üniversite hatta yüksek lisans mezunları çoğalmış, tahsilsiz insanın hemen hemen hiç kalmamıştır. Yani toplumumuz cehaletten kurtarılmıştır. Okuyacak kitap bulamazken, şimdi her konuda yazılmış birçok eser mevcut, internet sayesinde dünya elimizin altında. Peki her gün hırsızlık, kap-kaç, dolandırıcılık, hortumculuk, adam öldürme, okullardaki ve toplumun çeşitli kesimlerindeki şiddet olayları nereden kaynaklanıyor? Haydi bazı suçların, ülkemizde mevcut bulunan istihdam sorunundan kaynaklandığını kabul edelim. Fakat bunlar iş güç sahibi, kelli-felli insanların işledikleri suçların yanında devede kulak kalıyor. Hâlâ vergi kaçağının önüne geçebilme yöntemleri geliştirmekle meşgulüz. Neden vergisini ödemeyi kutsal sayabilecek, vatandaş olmanın sorumluluğunu duyabilecek hassasiyete sahip insan yetiştiremedik. Alman şair ve romancısı C. Brentano; “İyi bir vicdan rahat bir yastıktır” diyor. Biz neden vergisini ödemenin rahatlığına başını koyup huzurla yatabilen bir vatandaş modeli geliştiremedik? Tahsilli olmayanların çoğunlukta bulunduğu toplumumuz, insan olmanın en güzel örneklerini tanıttığı milletlere bugün neden hayranlıkla bakar olduk? Tahsilli insanlarımız her fırsatta neden hep onlardan övgüyle bahseder oldu? Sevgi, saygı, yardımlaşma, güzel adet ve gelenekleri paylaşma gibi ulvî hasletlerle donatılan insanlarımız, neyle ve nasıl eğitilmişti. Kötülüğe, hoşgörü içerisinde iyilikle karşılık vermeyi büyüklüğünün şartı, komşusu açken tok yatmamayı dininin, kendisinde olmayanı dostunda görmeyi kanaatkârlığının gereği sayan, nefsine uyup işlediği suçun sonucuna boyun eğen insanımız eksiği neydi? Elimizi alnımıza koyup düşünmeli, “BEN”i “BİZ” yapacak metodu bulmalıyız.

****

Çocuklarımızın önemli günlerini, bir kitap hediye ederek kutlamayı prensip haline getirmiştik. Çünkü bunun da, eğitimin bir parçası olduğuna inanıyorduk. Kitaplığı düzenlerken, her iki oğlumuzun doğum günü olan 11 Nisan 1987 tarihinde aldığım; Yavuz Bahadıroğlu’nun “Cengaver” adlı kitabına yazdıklarımızı sizlerle paylaşmak istiyorum:

“Sevgili oğlum; çocuklar, annenin tokadından yine annenin şefkatine sığınırlar. Senin de, şefkati sonsuz olan Allah’a kul olduğunun bilinci içinde en yüksek mertebeye gelmeni dilerim.” (Annen)

“En büyük cenk, kendisini yetiştiren topluma, demokrasiyi kazandırmak için yapılandır. Dilerim, bu dünyaya niye geldiğinin idraki içinde, demokrasi bayrağını en önde taşıyanlardan olursun. (Baban)

***

Geçen Pazar günü dokuz yıldır oturduğumuz oğlumuzun dairesinden kendi dairemize taşındık. Yakınlarda kâğıt konteynırı göremedim. Boşalan kolileri çöpe atmak zorunda kaldım. Çöp bidonuna yaklaştığım sırada, içinden bir kedi caddeye fırladı. Yanımdaki en küçük oğlum, “Eyvah!” diye bağırdı. Dönüp baktığımda kedi, o sırada geçmekte olan arabanın arka tekeri altında ezilmişti. Aşırı korkusuna kurban giden kediye çok üzüldük.

Korku, emanet edilen canı korumak için verilmiş. Öyleyse korku, mantıklı hareket etmeyi engelleyecek aşırılıkta olmamalı. Atalarımız; “Korkunun ecele faydası yoktur” demişlerdir. Aşırı korkunun yarattığı panik içerisinde, muhtemel tehlikelere karşı alınması gereken tedbirler ya unutulur ya da yanlış tedbir almak zorunda kalınır. (Objektif Gazetesi, 11 Nisan 2008 Cuma – Tlf. 0536 676 45 75)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder