DİLENCİLERE KIZAN ADAM

Yiyecek kuru bir ekmek bulduğunda sevinir, geceyi geçirecek bir yer bulmanın derdine düşerdi. Birçokları gibi çile çekmiş, zamanından önce yaşlanmıştı. Aç ve yoksulla karşılaştığında, çocukluk ve gençliğinin ızdıraplarını yeniden yaşar, yüreği burkulurdu. Herkesin derdine derman olabilmek için çırpınır, imkânlarını zorlayarak yardımcı olmaya çalışırdı. Yardımına koştuğu kişinin kim olduğu, ne olduğu, makamı, mevkiî hiç önemli değildi. Kanadı kırık bir serçe kuşuna gösterdiği şefkat ve merhameti, insanlardan esirgemek olmazdı. Fakat kol kanat gerdiği, dertleriyle dertlendiği insanların çoğundan tırpan yemişti. Buna rağmen birilerine faydalı olabilmenin mutluluğu yetiyordu ona.

Zamanla iş güç, ev yer sahibi olmuş, düzenli bir hayat yaşamaya başlamıştı. Yine eskiden olduğu gibi yardım etmeyi seviyordu. Fakat şimdi yalnız değildi. O zamanlar ne verir, ne yaparsa kendisinindi, kendisiydi. Şimdi ise ne sahip olduklarını, ne zamanını ne de gücünü kuvvetini kendi kafasına göre hoyratça dağıtamazdı. Çünkü paylaşmak zorunda olduğu eşi, istikballerini düşünmekle yükümlü olduğu çocukları vardı.

Aslında, insanların vefasızlığı, onlardan yediği darbeler, ailesinin yükümlülüğü gibi benzeri mazeretler, yardımseverlik duygularına engel olamamıştı. Karşılaştığı her sefil hayat, çocukluk ve gençliğinin yaralarını yeniden depreştiriyordu. Fakat el açan dilencilere kızıyor, apartmanın kapısına gelen dilencileri bazen azarlayarak, bazen de nezaketle kovuyordu. Bunlar, alıştırılmamalıydı. Hele bazıları vardı ki; genç, sağlıklı, taşını sıksa suyunu çıkaracak güçteydi. Hem, herkesten zengindi bunlar. Belki de birileri tarafından çalıştırılıyor, topladıkları paraları ona götürüyorlardı.

Okuyamayıp da ayrıldığı okulun önünden geçerken bir çocuk, arkadaş gurubundan ayrılarak kendisinden para istemişti. Bir çocuğa, bir de kendi çocukluğunun hatıralarını barındıran okula baktı. O günlerin hüznüyle dolan yüreği yumuşamış ve çocuğa hiçbir şey söylemeden istediği parayı vermişti. Başka zaman olsa kızar, belki de çocuğa bir tokat atardı. Daha bu yaşta el açmaya alışmaması gerekirdi. Çünkü bu alışkanlığı, istikbalde başkalarının sırtından geçinen, asalak bir böcek haline gelmesine sebep olabilirdi. Bunları düşünemediğine, çocuğa istediği parayı verdiğine kızdı. Okumayıp da ayrıldığı okulundan uzaklaştıkça öfkesi kabarıyordu. Neden o çocuğa para vermekle, kötülük ettiğimi düşünemedim diye kendi kendine kızıyordu. Bu düşüncelerle kendini suçlayarak, okuldan epeyce uzaklaşmıştı. Bu defa orta yaşlı, gücü kuvveti yerinde aslan gibi bir adam yanına geldi. İlk anda yabancı olduğunu ve bilmediği bir adresi soracağını sanmıştı. Fakat adam, aç olduğunu söylüyor, para istiyordu. Adama cevap bile vermeden yoluna devam etti.

Kimsesiz, yaşlı ve hasta bir yakınının yalnız başına evinde kalmasına gönlü razı olmamış, yanına almıştı. Bir akşam, ziyarete gelen misafirlerle sohbete dalmış, saat 11.30 olmuştu. Yanına aldığı yakını, oturmakta oldukları salondan çıkıp, yüksek sesle kendi kendine; “Bu kadar oturulur mu?” diye söylenmeye başladı. Adam, bir taraftan kızıyor, bir taraftan da misafirlerinin duymaması için dua ediyordu. Duyarlarsa da önemli değil diye düşündü. Çünkü yaşlıydı, hastaydı. Hayatta iyiliğin, yardımseverliğin karşılığı, çoğunlukla bu ve benzeri olumsuzluklar olmuştu. Bu yüzden çok arzulamasına rağmen, yardım etmekten korkar, hatta zaman zaman nefret eder hale gelmişti. Bilhassa el açan, dilenen insanlardan hiç hoşlanmıyordu.

Bir gün, nereye gideceğini, ne yapacağını bilmeden yolda yürüyordu. On üç, on beş yaşlarında bir çocuk, yanına yaklaşarak önce selam verdi. Karnının aç olduğunu, ekmek parası vermesini istedi. Daha önce de güçlü kuvvetli, aslan gibi bir adamın da aynı şekilde kendisinden para istediğini hatırladı. O an öfkeliydi. Hiçbir şey söylememiş, para da vermemişti. Belki de adam gerçekten açtı. Yanında para da yoktu ama, hemen yakında bulunan fırının sahibi tanıdık biriydi. En azından aç olduğunu söyleyen adama bir ekmek vermesini, parasını bir dahaki sefer geçerken bırakacağını söyleyebilirdi. Şimdi pişman olacağı aynı hatayı yapmamalıydı. Çocuğu, ilerideki pideciye götürdü. Kendisine de, çocuğa da bir güzel ziyafet çekti. Yardımın, başkaları için değil, kendini mutlu kılan en güzel bir davranış olduğunu düşünerek, huzur içinde evine döndü.
(Objektif Gazetesi, 28 Nisan 2008 Pazartesi – Tlf. 0536 676 45 75)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder