MUTLULUK

Aile toplumun en küçük birimidir. Sevinç ve kederler o sıcak yuvada paylaşılır. Bütün bir günün stres ve yorgunluğu burada giderilir. Huzur ve güvenin, yeni ve zorlu bir güne başlamak için ihtiyaç duyulan enerjinin kaynağıdır evlerimiz, yuvalarımız.

Öyle zamanlar olur ki; evlerimizde düğün ve bayram havası yaşanır. Aile bireyleri sevilen, sayılan biriyle beraber olmanın mutluluğu içindedirler. Her türlü ihtiyaçlarını bilecek ve verecek, başlarına gelen dert ve sıkıntılarından kurtaracak olduğuna gönülden inanırlar. Ona hürmette kusur etmezler. Onunla hep beraber olmak isterler.

Öyle evler vardır ki, barındırdığı kişileri sıkar, sanki dünyanın derdi onların başındadır. Sevdikleri birini kaybetmiş de bir daha göremeyeceklermiş gibi kederlidirler. Ölü evi gibi suskun, sessiz ve üzgündürler.

İnsan, hayatta nelerle karşılaşırsa karşılaşsın onu mutlu edecek, yaşama direncini artıracak değerler vardır. Bu değerleri muhafaza ettiği sürece yaşamın zevkini tadar. Onun için, insan hissettiği yaştadır denmiştir. Bazıları en ufak sıkıntıdan üzülürken, çekilmez denilen dertlere aldırmayanlar vardır. Onlar midelerini doyurdukları kadar, ruhlarını da besleyebilmişlerdir.

Beden, ruhun evi hükmündedir. Bedene gösterilen ihtimamı ruhuna da gösterebilen insanların, karşılaştıkları aynı olaylardan duydukları sevinç ve ızdıraplarının dereceleri diğerlerinden farklıdır. Çünkü acının ya da sevincin hissedilme derecesini ruh belirlemektedir.

Gerek aile fertlerinin, gerekse ruhun yuvalarında mutlu ve huzurlu olmalarını sağlayan, onlara bayram havasını teneffüs ettiren imandır, ibadettir.

Hz. Ebu Musâ (r.a.)’dan rivayetle Peygamber Efendimiz (s.a.v.); “İçerisinde Allah zikredilen evlerin misâli ile içerisinde Allah zikredilmeyen evlerin misâli, diri ile ölünün misâli gibidir” buyurmaktadır.

O’nu zikretmek ise ona itaat etmektir. Emir ve yasaklarına uymak, hayatı veren ve nimetleriyle devam ettiren Allah-ü Teâlâ ile her an beraber olmak, en büyük mutluluk kaynağı olacaktır. Tüm ihtiyaçları karşılayacak, musibet ve belâlardan sığınılacak bir kudretin varlığı insana güven ve huzur verecektir. Evlerimizi şenlendiren, ruhu dinç tutan bu inanç ve imandır. Günün beş vaktinde kılınan namazla, tesbihatla ve okunan Kur’an’la O’nu yadetmek, O’nunla beraber olmak en büyük mutluluğumuz olduğu gibi, kurtuluş sebebimiz olmaktadır. Çünkü Allah (c.c.) Ahzab suresinin 71. ayetinde, “Allah ve Resûlüne itaat, en büyük kurtuluş yoludur” buyurmaktadır.

Öyleyse yalnız mutlu ve huzurlu olmak, dert ve tasalarından kurtulmak için değil, ebedî kurtuluşu için de Allah ve Resûlüne itaat etmek zorundadır insan. Yalnız darda kaldığı zaman değil, her hal ve şartta O’nunla beraber olmak, ibadet, dua ve tesbihatlarımızla O’nu zikretmek iki cihan saadeti ve ahde vefanın mutlak gereğidir.

(Objektif Gazetesi, 04 Nisan 2008 Cuma – Tlf. 0536 676 45 75

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder