ALIN TERİ

Hemen hemen her gün Akyol Mezarlığı’ndan şehir merkezine yürüyerek gider gelirim. Yolda, evinin önüne park edilmiş bir kamyonetin arkasındaki yazı dikkatimi çekti. “Miras değil, alın teri” yazıyordu. Her iki halde de, helal kazanç söz konusuydu. Kamyonetin sahibi, neden bu yazıyı yazma ihtiyacı duymuştu? Kafama takıldı. Aslında hoşuma da gitmişti.

Biri, zahmetsiz kazancı, diğeri de çalışarak, alnı terleyerek kazanılanı ifade etmekteydi. Gerçekten insanın, birçok sıkıntılara katlanarak, türlü meşakkatlerle kazandıkları, elindeki hazır kazançtan çok daha değerlidir. İnsan hem çalışarak bir şeylere sahip olmanın mutluluğunu yaşıyor, hem de babasının ve anasının çektiği sıkıntıları, bizzat kendisi yaşayarak anlayabilme imkânını buluyor. Değerini anladığı nimetin şükrünü eda etmeye daha çok özen gösteriyor. İşte bu da, kendi gayretiyle kamyonet sahibi olabilmenin mutluluğunu paylaşmak isteğinin yanında alın teriyle kazanılanın her şeyin üstünde olduğunu da vurgulamaktadır.

İbni Ömer (r.a.)’den rivayetle Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de; “En temiz ve üstün kazanç, kişinin el emeği ve her türlü dürüst alışverişten kazandığıdır” (Cami-ü’s-Sağir, s. 313, No. 647, Hadis No: 1122) buyurarak, alın teriyle kazanılanın diğer kazançlardan üstün olduğunu belirtmektedir.

Çalışmak, insanın gönlünü huzurla doldurduğu gibi, kazandırdığı tecrübe ile ayaklarını sağlam basabilmeyi de öğretmektedir. Yani insanı, hayatın zorluklarına hazırlamaktadır.

SDÜ İlahiyat Fakültesinin değerli öğretim üyelerinden Habil Şentürk hocamızla sohbetimizde, geçmişteki bir anısını anlatmıştı. Olay, Habil hocamızın öğretmenlik yaptığı yıllarda yaşanmıştır.

Kayseri’de bir okulda öğretmendir. Bir gün çarşıda öğrencilerinden bazılarının simit sattığını görür. Üzülür. Çünkü, öncelikle okullarını bitirmeleri gerekir diye düşünür. Acaba maddî sıkıntıları mı var diye araştırır. Simit satan öğrencilerin hepsinin babalarının, Kayseri’nin ileri gelen zenginlerinden olduklarını öğrenir. Şaşırır. Bu zengin babaları okula çağırır. Çocukların okuması gerektiğini, simitten kazanacakları paraya ihtiyaçları olmadıklarını, öğrendiğini söyler. Neden simit sattırdıklarını sorar. Cevap veremezler. İçlerinden birisi; “Hocam! Yıllarca büyük çabalarla kurduğumuz iş yerimizin başına çocuklarımız geçecek. Çocuklarımız hayatı öğrensinler ki, ileride gönül rahatlığı içinde işlerimizi devredelim, gözümüz arkada kalmasın. Hayatı öğrenmeden, iş tecrübesi edinmeden işin başına geçerlerse nasıl başarılı olurlar?” der.

Çalışmak, çalışırken çekilen sıkıntılar, yapılan hatalar insanı hayata daha iyi hazırlamaktadır. Çalışır, kazanır, çalışmaktan haz duyar. Başkalarına muhtaç olmadığı gibi, işlerini genişletir. İstihdam ettiği kişilerin evine ekmek götürmelerini sağlar. Kazancının bir kısmını yoksullara dağıtır, dualarını alır. Kazancı bereketlenir. Daha çok kazanır, daha çok yardım eder. Muhtaçların ihtiyaçlarını gidererek mutlu eder, mutlu olur. Daha çok yardım edebilmenin şevkiyle coşar. Mutlu insan daha sağlıklı düşünür, daha çok kazanmanın yolları açılır. Ünlü bir iş adamı olup, çıkar. William Colgate gibi. Bu nereden çıktı demeyin. Kızım için aldığım bir kitaptan aynen aktarayım:

Kaptan ona küçük bir öğütte bulundu. “İyi çalışmak koşulu ile başarılı olabilirsin” dedi ve gencin elini sıkarken ekledi: “Tanrı ile ortakmışsın gibi çalış ve kazancın onda birini onun payı olarak ayır. Göreceksin o zaman işin hep iyi gidecek” Genç adam, kısa bir süre sonra Manhattan sabun fabrikasının yöneticisi oldu ve 2 yıl sonra kendi işini kurdu. Kaptanın öğüdünü unutmamıştı. Kazancın onda birini ayırtıyor yardım kuruluşlarına bağışlıyor.

İşini giderek geliştirdikçe kazancının onda birlik payını, onda 2’ye yükseltti. Daha sonra ise kârının yarısını bu iş için ayırttı. Genç adamın işindeki başarısı, iyilikseverliği oranında artıyordu. Sabun üreticisi (genç adam) sabun kralı olarak tanınabilecek düzeye geldikten bir süre sonra öldü. Fakat onun içindeki ‘giz’ önce öykü olarak daha sonraları ise bir anı olarak uzun yıllar canlı kaldı. İhtiyar bir dostun öğüdüne uyarak işinde Tanrı ile ortak olan bu adamın adı William Colgate’tir. Amerikan Yardımseverler Derneği’nin başkanlığını da yapan Colgate’in adı bugün dünya çapında bir sabun ve diş macunu firmasından başka, Ameraka’nın önde gelen üniversitelerinden biri olan Colgate Üniversitesi’nde sürmektedir.> (Veysel Yıldırım, ÖSS İçin Çekim Yasası, Aralık 2007, İstanbul, s. 93, 94.)

Konuya; değerli Murat Yüksel hocamızın kitabından aldığım, Leyl suresinin 5-10. ayetleriyle ilgili olarak yazılan şu mısraları ile, bir de İslâmî yönden bakalım:

Ondan korkup düzeltirse hâlini

Allah rızası için mal saçarsa

Haramlardan günahlardan kaçarsa

Fakirleri muhtaçları gözetse

Emir ve yasaklara dikkat etse

Hem en güzeli de tasdik ederse

Yani “Lâ ilâhe illallah” derse

En kolay olanı ona müyesser

Eder Allah, kolay gelir hep işler

Onu iyi iş yapmaya hazırlar

Yardım eder, kolay gelir hep zorlar

Hayra götürecek yollara katar

Kullukta ondaki gafleti atar

Hem kulluk yolunda Salih ameli

Kolaylaşır gerçekleşir emeli

Mükellef olduğu bütün fiiller

Kolaylaşır ona olur müyesser

Ona her işte yardımcı olarak

En kolaya başarılı kılar Hak

Hayırlara kılar onu muvaffak

O da hayır yolunda eder infak

Ondan razı olur elbet nihayet

Ona en kolay ödül olur cennet

…………> (Murat Yüksel, Hayrat ve Hasenat, Tuğra Ofset, Isparta 2007, s. 68, 69)

MSN: pekelailesi32@hotmail.com

(Objektif Gazetesi, 19 Haziran 2008 Perşembe – Tlf. 0536 676 45 75)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder