DELİKANLI – 11

-Buyur evlâdım, gir.

-Hazırsa kesekâğıtlarını alıp gideyim teyze? Hem misafirlerin de var, rahatsız etmeyeyim.

-Sen hele gir. İçeridekiler yabancı değiller. Korkut’un arkadaşları.

-Öyle mi? Onlarla tanışmak isterim tabi. Selâmaleyküm,

-Aleykümselâm, sofraya buyurun.

-Afiyet olsun. Şoför Orhan. Arkadaşınız, Karabiber’le tanıştık.

Orhan, Korkut’la tanışma imkânı bulamadığını, fakat yaşamını nasıl etkilediğini, “Az daha aile faciasına sebep olacaktı” diye başlayarak anlatır.

Çilek Yaşar’la Emin, çok samimi arkadaşları olmalarına rağmen, olanlardan haberleri olmadığını, Korkut hakkında bilmedikleri daha çok şeylerin olduğunu söylerler.

Orhan, Hatçe Teyze ile tanışmasını da şöyle anlatır:

-İlk defa patronumun oğlu getirdi. Kesekâğıdı yaptığını duyduklarını, ne kadar yapabilirse her hafta benim gelip alacağımı söyledi. Parasını peşin verdi. Teyze ise, bu paranın çok olduğunu, bir haftada o kadar çok kesekâğıdı yapamayacağını söyledi. O da, “Korkut ile babam böyle anlaşmışlar teyze, ne kadar yapabilirsen, hem kendini de fazla yorup hasta olma” dedi. Teyze de, ben de, bu işin temelinde yine Korkut’un olduğunu böylece öğrenmiştik.

Sohbetlerine devam ederlerken, balığın biri daha hazırlanarak sofraya konmuştu. Karınlarını iyiden iyiye doyurdular. Hep birlikte sofrayı toparlıyorlardı ki, kapıdan bir ses;

-Anacığım biz geldik!

Kadıncağızın içinde fırtınalar kopuyor olmalıydı. Yüzüne akseden ifadeler, çeşitli şekillerde dalgalanıp duruyordu. Yaşlı yüzü, yıllarca ağır meşakkatlerle derinleşen çizgilerle değişti durdu. Şaşkınlık, keder, hasret ve buruk bir sevinç! Yanındakiler bir an telaşlandılar. Hassas, ve yorgun kalbinin bu durmadan değişen heyecan dalgasına dayanamayacağından korktular. Oğlunun arkasından, “Babanne” diye fırlayarak kendisine koşan torununu kucağına aldığında, fırtınalar dindi, dalgalar duruldu. Torunu, her şeyi unutturmuş, dünyalar onun olmuştu sanki.

İçerideki misafirlerin Korkut’un arkadaşları olduğunu öğrenince, “Akıl yaşta değil, baştadır” der atalarımız diye, anlatmaya başladı. Korkut bana geldiğinde;

-Delikanlı! Bu ailevî bir meseledir.

-Özür dilerim. Hatçe Teyzenin durumuna üzüldüğüm için buradayım. Size akıl verecek yaşta olmadığımı görüyorum. Dilerim oğlunuz da, ileride benim gibi birinin uyarısına maruz kalmaz. Gerçi annenizin durumunun yanında, bu duamın bir ehemmiyeti olur mu bilemem, diyerek çıkıp gitmişti.

Bu sözlerden çok etkilenmiş olmalıyım ki, rüyalarıma girmeye başladı. Başlangıçta aldırış etmedim. Fakat gittikçe sıklaştı. Kâbus haline geldi. Annem, oğlum, eşim ve Korkut, her defasında değişik, acı tablolarla karşıma çıkıyorlardı. Uyurken sayıklıyor ve kan ter içinde uyandığımda, eşimin korku dolu gözleriyle karşılaşıyordum. Olanlara bir anlam veremiyor, ne oldu sana böyle diyordu.

Her defasında geçiştiriyor, eşime söylemiyordum. Fakat oğlumun masum çocukça sözleri, büyük bir adamın sözleri kadar ağır gelmeye, korkutmaya başlamıştı. Dün, “Senin annen yok mu?” diye sorunca kendimi tutamadım. Ağlamaya başladım.

Eşime, olan biteni bir bir anlattım. O da; “Hazırlan, yarın ilk işimiz annene gitmek olmalı” dedi.

***

Çilek Yaşar, Hatçe Teyzenin ağzından kaçırdığı söze takılmıştı. Korkut’tan bahsederken, Meryem abla nereden aklına gelebilirdi ki. Korkut, onun yüzünden bırakıp gitmiş olabilir mi?

MSN: pekelailesi32@hotmail.com

(Hedef Gazetesi, 24 Eylül 2008 Çarşamba – Tlf. 0536 676 45 75)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder