DELİKANLI – 4

DELİKANLI – 4

Kamyon şoförü Orhan, eşinin kötü yolda olduğuna kendini inandırmıştı. Bir delilik yapmasa da eşi, elindeki ekmek bıçağı ile, kendi kendini öldürecekti. Çünkü, “Bu zan altında yaşamaktansa kendimi öldürürüm” diyordu. Allah’tan ki, tam o esnada kapının zili çalmıştı ve eşinin masum olduğu anlaşılmıştı. Ertesi gün, bu garip olayın garipliği içinde evden çıktı.

Yardımı yapan, yanlışlıkla bıçakladığı gencin babasıydı. Önce ona gitmeliyim diye düşündü.

Adam gayet iyi karşıladı ve yardım meselesini anlatmaya başladı:

- Bu mağazanın tapusunu almaya gidiyordum. Tapuya vardığımda, cebimde paranın olmadığını gördüm. Haram kazanç değildi. Zekâtımı da aksatmazdım. Mutlaka geri gelir diye düşünüyordum. Hemen emniyete gittim. Durumu anlattım. Babayiğit birisi, memur mu, komiser mi bilmiyorum, sandalyeye oturtup, çay ikram etti. Biraz sonra bir genç geldi. Polis,

- Hoş geldin Korkut, hayrola?

- Amcanın parasını getirdim

Nereden ve nasıl bulduğunu anlatmadı.

- Anlaşıldı, sen birini kurtarmaya çalışıyorsun.

Neyse, parayı aldım, bir miktarını gence vermek istedim.

- Amca, bunu alacak olsaydım, tümünü atardım cebime.

Israr ettim.

- Peki, şimdi bu sende kalsın, ihtiyaç olduğunda gelir senden isterim.

Uzun bir süre sonra geldi.

- Amca, her ay ne verebileceksen, onu ver.

Yardım için olduğunu, sizin adresinizi bıraktığında öğrendim. Oğlumu bıçaklayan birine yardım edeceğim aklıma gelmezdi, dedi.

Sonra, Orhan’nın kamyon şoförü ve işsiz olduğunu öğrenince, yarın gelip işe başlayabileceğini söyledi. Orhan, sevinerek ayrıldı.

İçinde havuzu bulunan romantik meyhaneye girdi. Fakat burası içkisiz lokanta haline getirilmişti ama, sahibi değişmemişti. Yine, mahallenin kabadayısı Gani’ye aitti. Sebebini pek merak etmedi. Bir an önce kafasındaki soruların cevabını bulmak istiyordu.

- Korkut adında birini tanıyor musun?

- Eğer Kurt Şair dedikleri ise tanıyorum. Hem de enteresan bir şekilde tanıştık. Bizim çocuklardan duyardım, yani gıyabında tanırdım. Bir gün terziye, kenarlarını dikmesi için perdeleri bırakmıştım. Bir müddet sonra almak için gittiğimde o da oradaydı. Perdeleri alıp tam kapıdan çıkarken, “Allah” diye bağırmasın mı terzi! Dönüp, “Noluyor lan” dedim. “Korkut, bacağıma iğne batırdı abi” dedi. Çocuklar delikanlılığından bahseder dururlardı. Bakalım ne kadar delikanlıymış öğrenelim diyerek;

- Niye yaptın lan?

- Sen şu anda, yüzlercesine batırdın. Hem de kabadayılığına sığınan insanlara. Bense, hakkını istemekten aciz olan, şu zavallıyı duyasın diye yaptım.

Aptal değilim ya, anladım tabi. Terzinin ücretini vermemiştim. Korkutup, sindirmek için biraz daha sertleştim;

- Sana ne lan!

- Herkes “Bana ne” derse kabadayılık, kabadayılık olmaktan çıkar, eşkıyalık olur. Güçlüsün, kuvvetlisin. Bir yumrukta yere serersin. Daha olmadı bir işaretinle avanelerin toplanır başıma. Fakat “Gani’nin de yakası tutulabilirmiş” derler. Fiyakan bozulur. Hem koruyorum diyeceksin, hem garibanın hakkını yiyeceksin, kabadayılığın tarihinde böyle bir şey yazmaz arkadaş!

Baktım, korkacağı yok. Tavrı hoşuma gitti. Mahcup olmuştum ama, çıkarıp para vermeyi de onuruma yediremedim. En iyisi meyhaneme davet etmek, diye düşündüm. Hem delikanlıyı, delikanlıca ağırlamak, hem de kendime bağlamak istedim.

- Akşam misafirim olun, havuzun başına sizin için bir masa atayım, dedim.

Kamyon şoförü Orhan, içeri girdiğinde fark ettiği değişikliğin sebebini sordu:

- Meyhaneyi lokantaya çevirmişsin, neden?

- Sabırlı ol, anlatıyoruz. Bana ilk defa biri posta koyuyordu. Sevmiştim delikanlılığını. Hiç kimseye yapmadığım özel muameleyi yaptım. Havuzun başında masayı donattım, bir ufak açtım. Fakat o;

- İkramını reddetmek olmaz. Böyle bir nezaketsizlik delikanlılığa yakışmaz. Kabadayısın, şu memlekette namını duymayan yok. Haklının hakkını gözetiyor, çaresizlerin yardımına koşuyorsun. Yeri geldiğinde canını ortaya koyuyorsun. Doğru mu?

- ……….

- Doğru elbette. Sonra ne yapıyorsun? Bu meretle beyinlerini uyuşturuyorsun.

Alkol, şişede uslu oturur, içenlerin dengesini bozar

Bazıları için sopa olur, karısının kafasını yarar

Bazıları için silah olur, masum insanların canı yanar

Kör kurşun gelir seni de bulur, ailen cansız resmine bakar

Sonra dualar ateş olur, peşinden gelir ruhunu yakar

Yemekler bizden teşekkür bulur, dostumsun ebediyete kadar

“Dost yüze söyler, yanlış yapıyorsun bence, hadi hoşça kal” deyip, gitti. İşte bu sözler, gecenin sessizliğinde yankılanıyor, uykularımı kaçırıyordu. Sonunda kararımı verdim ve alkolü kaldırdım.

- Ya, kusura bakma dalgaya düştük, sormayı unuttuk. Sen, onu neden arıyorsun?

- Yaptığı iyilik, az daha ocağımı söndürüyordu, dedi ve olanları anlattı.

- Herkes arıyor ama, kimse bulamıyor. Arkadaşları buraya uğrar. İstersen geldiklerinde sana göndereyim.

Orhan, “İyi olur” diyerek ayrıldı.

MSN: pekelailesi32@hotmail.com

(Hedef Gazetesi, 03 Eylül 2008 Çarşamba – Tlf. 0536 676 45 75)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder