Çocuk yetiştirme konusunda bilimsel bir eğitim almadan ana-baba olduk. İnsan, yaşamında girdiği her yeni süreçte, önce yaşanılanları çabuk unutuyor. Çocukların davranışlarına tepki gösterdiğimde eşim bana, bir başka zamanda ben eşime, “Sen hiç çocuk olmadın mı?” hatırlatmasını yapmak ihtiyacını duyuyorduk.
Son yıllarda okuma fırsatı bulduğum kitaplardaki bilgilerle, davranışlarımı karşılaştırıyorum. Çoğunda isabet edebildiğimi görerek seviniyorum. Fakat rahatlayamıyorum. Çünkü bir tek hatam dahi, çocuklarımda onarılmaz yaralar açabilirdi. Belki de çocuklarımdaki tasvip etmediklerim, yaptığım hataların neticesiydi.
İşte bu düşünceden hareketle, hem uyumlu bir yuvanın tesisi, hem de çocukların iyi yetiştirilmesi bakamlarından, evlilik öncesi eğitimin önemli bir ihtiyaç olduğuna inanıyorum. Fakat tüm hatalarına rağmen, çocuklarının iyiliği için çırpınan ana-babalar ihmal edilmemelidirler.
Yıllar sonra karşılaştığım bir dostumla sohbet esnasında, sıra çocuklarıma gelmişti. Yardımcı olup olmadıklarını sordu. Yaşam koşullarının ağırlığı, çocukları yardım edecek durumda bırakmadığını, dolayısıyla onlardan böyle bir şey beklemediğimi söyledim. Dostum, “Senin ihtiyacın olduğunu düşünerek söylemedim. Onların buna ihtiyaçları var” dedi. Yani ana ve babanın gönlünü hoş ederek, içtenlikle yapacakları hayır dualarını kazanmaları gerektiğini anlatmak istiyordu. İçtenlikle diyorum. Çünkü normalde her ana ve baba evlâtlarına dua eder. En azından onların iyi olmalarını ister ki, bu da bir nevî duadır.
Ne kadar hata ve kusurlu olurlarsa olsunlar, ana ve babaların duaları, kabule mazhar kılınmıştır. Çocuklar, onların dua konusundaki imtiyazlı durumlarından azami derecede istifade edebilmelidir. Bu pınarı kurutmamalılar ve kana kana içmelidirler.
Konu hakkında faydalı olacağını umduğum şu ifadeleri aktarmak istiyorum:
“Aile içi kırgınlıklar ve sürtüşmeler olmayan şeyler değildir. Ancak barış sürecine bir an evvel geçmeli, kırgınlıkları uzun tutmamalıdır. Bilhassa evlâtlar bu sürtüşmelerden etkilenip, ebeveynleri ile ilişkilerini koparma noktasına getirmelidirler.
Çünkü; ebeveynler ne kadar cahil olurlarsa olsunlar, onlara tevâzû kanatlarını germekte evlâtların hassas olmaları lâzım. Bu hassasiyetin, onların cahil veya bilgili olmalarıyla hiç alâkası yok. Doğrudan Allah'ın ve Resûlullahın (a.s.m.) emri ve tavsiyesi bu yönde olduğu için hassas olmalıdır. Toplumumuzda çoğu zaman evlâtların, hatalı veya kabahatli buldukları ebeveynleri ile ilişkilerini derhal kestiklerini esefle görüyoruz. Ebeveyn hatasız olmaz demiyorum; ama bu adamlar hatalarının hesaplarını evlâtlarına değil, Yaradanlarına verecekler diyorum. Evlâtlarının görevi, onlara kayıtsız-şartsız tevâzû kanatlarını germekten ibarettir. Nasıl ki, kendileri çocuk iken, ebeveynleri kendilerinin üzerinde titremişti. Âyet umûmîdir. Eğer hatalı anne-babalara saygı duyulmayacak ve şefkat edilmeyecek olsa idi, Cenab-ı Hak onları saygıda istisna tutardı ve evlâtlarının kaba muamelesine izin verirdi. Ama böyle bir şey yok. Onların kabalıklarına karşı kaba davranışla cevap vermek, bir mânâda onları yargılamak demektir ki, biz yargıç değiliz, biz evlâdız; biz bunu yapamayız; buna izin yok. Buna izin olmamakla beraber mutlak şefkate, kayıtsız tevâzûa ve şartsız saygıya emir ve talimat var.
Dolayısıyla eşler, yek diğerinin anne-babasına karşı saygıda kusur etmemekle yükümlüdürler. Onları yargılayamazlar. Hatalarını yüzlerine vuramazlar. Hatalarından dolayı saygıda kusur edemezler. Hatalarından dolayı, onlara tavır alırlarsa, saygıda kusur ederlerse, mes'ul olurlar. Bu konuda taraf tercihi de mes'uliyeti mucip olur. Yani eşler, birbirlerinin ebeveynlerine karşı saygıda daha duyarlı olmalıdırlar. Onların hatasız olduklarını söylemiyorum. Elbet, hataları vardır, suçları ve kabahatleri çıtayı aşmış da olabilir. Biz burada hataları tartmayacağız. Onların hatalarının hesabını Adil-i Hakîm olan Rabb-i Zülcelâl'e havale edelim ve onlara hatalarından dolayı bir tavır almayalım.
Eşler, evlilik ve sevgi dünyalarına, "Benim babam şöyle, senin baban böyle..." gibi her hangi bir niza ve sürtüşmeye de meydan vermemelidirler, buna imkân tanımamalıdırlar. Çünkü böyle sürtüşme ve niza eşlerin ve çocukların ruh sağlığını bozar, aile içi mutluluğu tarumar eder, maazallah evliliği bile sarsar. Esasen sürtüşme ve nizayı çıktığı yerde kurutmalıdır. Sürdürmek için hiçbir taraf haklı görülemez…” (Süleyman Kösmene, Kur’an ve Sünnet Işığında Aile ve İbadet Hayatımız, s. 62, 63)
MSN: pekelailesi32@hotmail.com
(Hedef Gazetesi, 25 Eylül 2008 Perşembe – Tlf. 0536 676 45 75)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder