DELİKANLI – 2

Sali Aga bugün kahvehaneyi her zamankinden daha erken açmıştı. Hatta çayı demlemiş, kendine de bir bardak çay koymuştu. Ocağın hemen yanındaki masaya oturmak üzereydi. O sırada Korkut’un arkadaşı, Karabiber geldi. Sali Aga, bir an sevinmişti. Fakat Karabiberin kara yüzünün iyice karardığını görünce, sevinci yarıda kaldı. Sali Aga, ümitsiz bir halde;

-Yok mu, diyebildi.

Karabiber, çaresizliğin verdiği asabiyetle;

-Yok Sali Aga, yok işte! Üç gündür aramadığım yer, sormadığım kişi kalmadı. Korkut dedim, Kurt Şair dedim, ince uzun boylu dedim, tanıyana da, tanımayana da sordum, nerede olduğunu kimse bilmiyor, dedi.

Kahvehaneye müşteriler birer ikişer geliyorlardı. Sali Aga, kalktı. O sırada kardeşi Hakkı da geldi. Müşterilere, çayları Hakkı dağıtmaya başladı.

Sali Aga, kahvenin kapısında, Romanlardan Meyhaneci Şevket’i görünce şaşırdı. Çünkü kahveye hiç uğramazdı. Hem, kahvenin önünden de geçmezdi. Her zaman, meyhanesine bir üst sokaktan giderdi. Meyhaneyi gündüz bu kadar erken açtığı da vaki değildi. Müşterileri ancak akşam gelirlerdi. Sali Aga, buyur edip, oturması için masalardan birini gösterdi. Fakat meyhaneci Roman Şevket, Karabiber’in olduğu masaya gitti. Sali Aga da, ocağı kardeşi Hakkı’ya bırakıp, yanlarına geldi.

-Otur hele Şevket, hayrola sen bu kadar erken açmazdın meyhaneyi, buralara da uğramazdın, dedi Sali Aga.

Meyhaneci Roman Şevket, olanlara bir anlam verememenin şaşkınlığı içinde;

-Mahallemizden sanki cenaze çıkmış be Sali Aga! Mateme bürünmüş, kara bulutlar kaplamış mahalleyi, herkes suskun. Nereye gider bu delikanlı? Hiç kimseye haber de vermemiş, sırra kadem basıp gitmiş.

Hakkı’nın getirdiği çaydan bir yudum aldıktan sonra, sitemkâr bir tavırla;

-Mahallemiz neden yaslı? Çünkü, her birimizin üstünde Korkut’un hakkı var. Nerelidir, ne iş yapar, ne yer, ne içer, hiç sormak aklımıza geldi mi? Gelmedi. Yiğitti, delikanlıydı ya, o yetti bize. Hep ondan bekledik. Peki biz ne verdik? Arkadaşları, yazacakları aşk mektuplarının ilhamını ondan aldılar da, Kurt Şair lakabından başka ne verdiler? Söylesene Karabiber! Her birinizi çamurun içinden çekip, çıkarmadı mı?

Karabiber’in kara yüzü, bu sözler karşısında yeniden karardı.

-Doğrusun, haklısın Şevket abi, sadece bizi mi? Sali Aga’nın kızı… der demez, pot kırdığını anladı Karabiber. Sali Aga telaşlanarak;

-Nolmuş benim kızıma Karabiber, dedi.

Karabiber cevap vermedi. Ağzından çıkan lâfın yanlışlığını anladı, düzeltmek için bir şeyler söyleyecekti, fakat vazgeçti. Yeni bir pot kırmaktan korktu. Asabi bir şekilde kalkıp, kahvehaneden çıkan meyhaneci Roman Şevket’ten sonra, Karabiber de kalkarak, peşinden meyhaneye gitti.

Sali Aga, oturduğu yerden kalkmadı. Roman Şevket’in sözleri, alıp götürmüştü onu aylar öncesine. “Şevket haklı” diye mırıldandı kendi kendine.

Kahvedeki müşteriler giderek çoğalıyordu. Hakkı, müşterilere çayları yetiştirmekte zorlanıyordu. Ağabeyini ocağa çağıracaktı. Fakat o, hâlâ üzgün ve bitkin halde düşüncelere dalmıştı.

“Evet, Şevket haklı. Mahallemizin can borcu, namus borcu var” diye düşünüyordu Sali Aga. “Korkut, nereden gelmişti de bizi, böylesine bağlamıştı kendine? Çoluk çocuk hepimizin gönlüne taht kurmuştu.” dedi. “Ya kızım?.. Karabiber ne demek istedi acaba?” diye düşünürken, telaşlı bir şekilde, aceleyle masadan kalktı. Kızım, kızımın yanına gitmeliyim, dedi. Kardeşi Hakkı’ya, gidiyorum deyip, kahveden çıktı. Dışarıda ayakkabı boyayan çocuğu, kardeşi Hakkı’ya yardım etmesi için içeriye gönderdi.

Sali Aga’yı, kızının kayınpederi karşıladı. Şaşkınlık içinde;

-Hayrola Salih!

-Hayır, hayır da…. dünürüm, dedi Sali Aga.

Kızı da şaşırmıştı. Bu saatte kahvede olması gerekirdi, kötü bir şey mi oldu acaba, diye hayıflandı. Sali Aga, kızının hoş geldin baba diyerek, gösterdiği mindere oturdu. Hemen konuya girerek;

-Dünürüm, oğlunun kızımı almasına karşı çıkmıştın, Korkut sana ne dedi de sonradan razı oldun? Onunla nereden tanışıyordun?

Sali Aga’nın dünürü, mahcup bir halde;

-Delikanlı gelip, benimle konuşmak için izin istedi. Daha önce hiç görmemiştim. Yaşından büyük laflar etti. Yaşımdan, başımdan utandım. Bu kadar yaşı boşuna heba etmişim. Oğlumun yaşında sayılırdı ama haklıydı. Bir faciayı önlemişti. Yoksa ben, vicdan azabıyla nasıl yaşardım? Hatamı anladım ve gelip sizden kızınızı istedim.

Sali Aga, kızına döndü. Kızı;

-Korkut’u mahallemizden tanırım. Eşim Celal de, Karabiber vasıtasıyla tanışmış Korkut’la. Siz bir akşam misafirliğe gitmiştiniz. Celal’le Korkut gelip, beni evden aldılar. Celal’le kaçmaya karar vermiştik. Başka çaremiz yoktu. Celal, hele şurada biraz konuşalım diye parka götürdü. Babasının, hakkını helâl etmeyeceğini söylediğini ve kaçmaktan vazgeçtiğini söyleyince tartıştık. Kendimi kaybetmiştim, ilerideki çaya doğru koşmaya başladım. Biraz ötede bizi bekleyen Korkut, olanları duymuş ve bir çılgınlık yapacağımdan korkarak peşimden gelmiş. Tam kendimi çaya atacakken kolumdan yakaladı. Bana hiçbir şey söylemeden eve götürdü. Kapıya abim çıkmıştı. Onunla bir şeyler konuştuktan sonra, biraz geride beklediğim yerden, beni çağırarak, abime teslim edip gitti. Fakat kayınpederimle konuşup, onu ikna ettiğinden haberim yoktu, dedi.

MSN: pekelailesi32@hotmail.com

(Hedef Gazetesi, 27 Ağustos 2008 Çarşamba – Tlf. 0536 676 45 75)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder