KALİTELİ OLAN NEDİR?

Her şey vasıflarıyla biliniyor. İnsan, hayvan, bitki ve eşya genel vasıflarıyla tanınıyorlar. Türlerinin de ayrı ayrı vasıfları bulunmaktadır. Mesela kalemin kurşun kalem, tükenmez kalem, dolma kalem vb çeşitli türleri vardır. Fakat kalem denildiğinde, öncelikle yazma özelliğinin bulunduğu akla gelir. Kırtasiyecilerde yine her birinin birçok çeşitlerini görebiliyoruz. İki tükenmez kalem, farklı fiyatlarla satılıyor. Bunların fiyatlarını belirleyen de kaliteleri olmaktadır.

Bu örnekte olduğu gibi bir insan da, öncelikle mensup olduğu dinin vasıflarına haiz olmalıdır. İslâm’ın vasıflarını taşıyan iki kişinin de, dinî yaşantılarındaki hassasiyetlerine göre takva dereceleri vardır. Yani her biri kalbinin temizliğine, ibadetlerinin halis olmasına göre Allah (c.c.) katında değer kazanmaktadır. Vasıfları belli olmayan bir şeyin, kalitesinden bahsedilmesinin bir anlamı yoktur. Önce kaliteli olanın, ne olduğu bilinmelidir. Kalbim temiz diyen kişi Müslüman ise, bu zaten onda olması gereken bir haslettir. Bunu değerlendirecek olan kendisi değildir.

Kalp temizliği, doğruluk, dürüstlük, güzel ahlâk, iyi niyet gibi faziletler, toplumsal yaşamın bir gereğidir. Bunlar her ne kadar Müslüman’da bulunması gereken vasıflar olsa da, toplumumuza mal olmuş değerlerdir. İnsan, bu değerlerle toplumdaki yerini ve saygınlığını kazanmaktadır. Her insan, Müslümanlarda görmek istediği bu faziletleri kendisinde de bulundurmak zorundadır. Çünkü toplum huzuru her bireyin arzusu olduğu kadar, huzurun tesisine katkı sağlamak da görevidir.

Ancak, Müslüman’ım diyen her insanın, doğru İslâmiyet’i anlamak ve İslâmiyet’e lâyık doğruluğu yaşamak mecburiyetleri vardır. Söz ve davranışlarını her an gözden geçirmek durumundadır. Karın üzerindeki en küçük bir leke, hemen göze batmaktadır. Kar gibi tertemiz olan dinin mensuplarındaki en basit kusurlar dahi, kötü intibalara yol açmaktadır. Dinde zorlama olmadığı bilinmektedir. Ancak her Müslüman, dininin izzetini korumakla mükellef kılınmıştır. Onun yüceliğini, onu lâyıkıyla yaşayarak ortaya koymalıdır.

Müslüman kişi, herkesin günah bataklığından kurtulmasını arzu eder. Bunun için yardım elini uzatır. Kaldı ki, kendi kusurları yüzünden küfre girmelerini, değil arzu etmek, bu husustaki hassasiyeti uykularını kaçırmalıdır. Öyleyse insanları aleyhinde konuşturarak, “gıybet” günahını işlemelerine fırsat vermemeli ve insanlara kötü malzeme olmamalıdır.

Ayrıca insan, İslâm’la değer kazandığına, İslâmiyet ise gururu, kibri, kini ve benzeri kötü hasletleri yasakladığına göre, başkalarını dışlamakla düşeceği konumu bilmelidir. İmanını her an kaybetmekle karşı karşıya olduğunu unutmamalıdır.

Müslüman’ım diyen her insana, İslâm’ın şartlarından biri olan ve diğer (oruç, hac, zekât ve kelime-i şehadet) şartları da içinde barındıran namaz ibadetini yerine getirmesi farz kılınmıştır. Yani namaz, Müslüman’ın en önemli bir vasfıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v), “Namaz dinin direğidir” (Keşfü’l-Hafâ, 2:3, Hadis No: 1621) buyurmaktadır.

Namazını kılan Müslüman’ın, âdet haline getirdiği yemekten önce ve sonra ellerini yıkaması, uyuması gibi sıradan davranışları da ibadet haline gelmektedir.

İnsan, namaz kılmakla bu dünyada kaybedeceklerine bir bakmalıdır. Kaybettiklerinin, pişmanlığını gerektirecek değerde olmadığını görecektir. Fakat namaz kılması ona, hem bu dünyada hem de ebedî dünyasında çok şey kazandıracaktır. Ömür sermayesini en iyi şekilde değerlendirmiş, fanî ömrünü bakileştirmiş olacaktır. Namaz, kaldıramayacağımız kadar ağır bir yük değildir. Fazla bir zaman da almamaktadır. Her türlü kolaylık da gösterilmiştir.

Bize düşen, kaliteli kişiliğimizi İslâm’ın vasıflarıyla vasıflandırarak gerçek Müslüman olabilmektir.

MSN: pekelailesi32@hotmail.com

(Hedef Gazetesi, 08 Ağustos 2008 Cuma – Tlf. 0536 676 45 75)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder