ÇOCUKLUĞUMU ARIYORUM 2

Zaman engelleri aşıyor

Çocukluğumu arıyorum

Isparta’nın her karış toprağında

Anılarım yaşıyor

Maziyi hayal kamerasıyla tarıyorum

Betonlaşmış hepsi, boyumu aşıyor

Masum bakışlarım yok ağaçların her yaprağında

Kaybolan çocukluğumu arıyorum.

(M. Pekel)

Lisenin taş merdivenlerinden çıktıktan sonra, giriş kapısının önünde okul kalfası (hademe), Karaağaç Mahalleli Osman Amca’nın oturuşu, hayallerimde hâlâ canlılığını koruyor. Bu bina, (sıralamada yanılabilirim) Ticaret Lisesi, Belediye, Meslek Yüksekokulu, Akdeniz Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü gibi kurumlara hizmet vermiş, halen Milli Eğitim Müdürlüğü olarak hizmet vermektedir.

Pavyonlar Caddesi üzerinde Lise binasından sonra tek katlı küçük bir bina daha vardı. Bazı dersler orada yapılırdı. Daha sonra Öğretmen Evi, Halil Hamit Paşa Kütüphanesi, Hilmi Dilmen İlköğretim Okulu (1969 yılında Merkez Ortaokulu olarak eğitim-öğretime açılmıştır), Halk Eğitim Merkezinin olduğu yerler ağaçlıktı. Ağaçların ardında ince bir arıktan akan su, İmam-Hatip Okulu’nun yanından sanırım ziraat bahçesine doğru akıp giderdi. Ziraat Bahçesinde bir ara hayvan ve zahire pazarı kurulmaktaydı. Şimdi, Endüstri Meslek Lisesinden, ilimizin ileri gelen iş adamlarından Şevket Demirel’in evine kadar uzanırdı. Hemen yanına 1958 yılında hizmet vermeye başlayan Vakıflar Yurdu yapıldı. Pavyonlar Caddesinin diğer yanında da yer yer bahçeli evler vardı.

Lise ile İmam-Hatip Okulu bahçeleri arasında geçiş engeli yoktu. Okullar arası maçlar düzenlenir, öğrencilerin tatlı tartışma konuları, okullar olurdu. Herkes kendi okulunun kalitesini, geleceğini, maçlardaki üstünlüğünü vb konuları, hararetli bir şekilde dile getirirdi.

1957-1958 eğitim öğretim yılında, İmam-Hatip Okulu’nun son sınıfında okumakta olan, merhum İrfan Ceylan’ın tavassutuyla bu okula kaydım yaptırıldı. Okulun çatı katında yatakhane, bodrumunda da mutfak ve yemekhane vardı. Yatılı öğrenciler, aylık 50.- TL karşılığında burada kalırlardı. Ufacık kurşun kalemiyle, “Efendim” sözünü sık sık tekrar etmesiyle hafızalarımızda yer eden bir Tabiat Bilgisi öğretmenimiz vardı. Merhum Hamza Özmen. Pansiyonla bu değerli öğretmenimiz ilgilenir, öğleye yakın derslerinin sonuna doğru, yemekleri ballandıra ballandıra anlatarak iştahımızı kabartırdı. Allah (c.c.) rahmet eylesin.

Çok muhterem Matematik öğretmenimiz Hüseyin Tamer; her sabah hiç üşenmeden evinden çıkar, okulun çatı katındaki yatakhanemize gelir, namaz kıldıklarını bildiği öğrencileri tek tek uyandırırdı. Çok değerli ve muhterem hocamız Hüseyin Tamer’in tüm ısrarlarına rağmen, okula devam etmek kısmet olmadı. Bir yıl sonunda ayrıldım. Aynı yıl, yani 1957-1958 eğitim öğretim yılı sonunda, beş yıllık ilkokula dayalı yedi yıllık öğretim süresi bulunan, İmam-Hatip Okulu ilk mezunlarını vermişti.

Kavaklı Cami’nin karşı köşesinde, şimdiki oturma banklarının ve dükkânların bulunduğu yerde Halkevi binası vardı. İmam-Hatip Okulu, bu binada eğitim öğretime başlamıştı. Burası aynı zamanda Halk Sineması, Fevzipaşa İlkokulu ve Belediye olarak da hizmet vermiştir.

Halk Sineması’nın hemen yanında, şimdiki Kültür Sarayının olduğu yerde ihata duvarlarıyla çevrilmiş, boş bir alan ve bir çocuk kütüphanesi vardı.

O sıralarda Tommiks, Teksas, Kinova vb resimli romanlar, çocukların elinden düşmezdi. Kütüphanede bu kitaplardan birini okuduğum sırada bir öğretmen; “Çocuklar, okuduğunuz kitaplar, keçiboynuzu gibi çekirdeği çok, faydalı kısmı azdır. Daha faydalı kitaplar okuyun!” demişti. Çocukluğumuzda bu kitapların zararını gördük. Biz onlarla zaman kaybederken, bugünün gençliği de Internet Kafelerde zaman harcıyorlar. Dilerim, onlar bizim gibi gaflette devam etmezler. Zamanın kaybedilecek kadar değersiz olmadığını anlarlar. Çünkü zamanın değerlendirilmesi bugün, daha çok önem arz etmektedir. O gün ekmek; aslanın ağzında ise, şimdi midesine inmiştir. İstikbale giden yol şimdi daha zorlu, daha uzundur. Bu yolu katetmek zorunda olanlar ki, buna mecburdurlar, öyleyse zamanın her anını değerlendirmek zorunda olduklarını anlamalılar. Bizden öncekiler, evlendikten sonra bile aşık oynayacak zamanı bulabiliyorlarmış. Yokluk ve kıtlıklara rağmen, şimdiki gibi pek istikbal endişesi duymuyorlarmış. Bugün ise, kendini yetiştirmedikçe, akranlarından farklı yeteneklere sahip olmadıkça iş bulması oldukça zor.

Bizler, ilkokuldan sonra hangi okula gitmemiz gerektiğini bilmiyor, yol gösterecek aydın kişileri bulamıyorduk. Babalarımız, tahsilli olmadıkları gibi, okur-yazarlıkları bile yoktu. Bize verdikleri eğitimin kaynağı, ya kendi mizaçları ya da atalarından gördükleriydi. Bize verebilecekleri bir şeyleri olmadığını düşündüklerinden mi nedense, fazla ilgi de gösteremezlerdi. Bugünün ana-babaları ise, çocuklarının eğitimi ve istikballeri konusunda çok daha hassas ve daha iyi yetiştirebilmek için çaba harcamaktadırlar. Gençlerimiz bu fırsatları iyi değerlendirmeliler derim.

MSN: pekelailesi32@hotmail.com

(Hedef Gazetesi, 28 Temmuz 2008 Pazartesi – Tlf. 0536 676 45 75)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder