ÇOCUKLUĞUMU ARIYORUM 3

Isparta’yı geziyorum

Bir sokağının başında duruyor

Plânını çiziyorum

Yüksek binalara soruyor

Çöldeki serap gibi

Oralarda çocukluğumu seziyorum

Modernleşmek adına değişenleri geçiyor

Yaşlı gözlerle geçmişin fotoğrafını seçiyor

Bakıp ruhumun yaralarını sarıyorum

Çoğu bulanık

Kimileri de yanık

Pozlarda kaybolan çocukluğumu arıyorum

(M. Pekel)

Sıra mağazalar… 1950’li yılların sonları. Şimdiki Belediye İş Hanının olduğu yerde sıra mağazalar yer almaktaydı. Arka kısmında yine esnaf dükkânları vardı. Kültür Sitesinin olduğu yerde de pazar kurulurdu. Sıra mağazalar tarafında, üstü kapalı iki giriş yerinden pazara girilebiliyordu. En üst köşede Vehbi Süldür Beyin Benzinliği yer alıyordu. -Bu benzinlik daha sonra, şimdiki Belediye binasının önündeki parkın bulunduğu yere taşınmıştı.- Hemen yanında, üstü kapalı pazara giriş yerlerinden biri güneye, diğeri de alt tarafta, doğuya bakıyordu.

Sıra mağazaların önünde yani Isparta Oteli’ne bakan yerde, pikaplar müşteri beklerlerdi. Bunlar şehir içi taksi görevini yapıyordu. Daha sonra yerlerini, halk arasında “Motoguzzi” denilen üç tekerlekli motosikletlere ve Murat 124’lere bıraktı.

Üstü kapalı doğudaki giriş yerinden içeriye girdikten sonra, sağ taraftaki dükkânlardan hatırladığım ikisi lokantaydı. Bunlar, Cumhuriyet Lokantası ve merhum İbrahim Ödev’in lokantasıydı. Köylerden gelip, kiraladıkları evlerde kalan öğrenciler, daha ziyade İbrahim amcanın lokantasını tercih ederlerdi. Çünkü şimdi bile örneği bulunmayan bir uygulama başlatmıştı. Peşin yemek fişi satıyordu. Sattığı fişin yüzde yirmisi tutarında fazladan yemek veriyordu. Yani 6.- lira tutarındaki yemek fişini 5.- liraya veriyordu. Öğrenciler için bu cüzi miktarın büyük önemi vardı.

Isparta’da pazar, haftada bir defa Çarşamba günleri kurulurdu. Pazarda, her şeyi seçmek serbestti. Sebze ve meyveler, müşterilerden çektikleri çileyi dile getirebilseler, herhalde yüreklerimiz dayanmazdı. Yenilebilir olanların, almadan önce tadına da bakılırdı. Karpuzcu hemen bir parça karpuz uzatır, zeytincinin önü zeytin çekirdeğinden geçilmezdi.

Vatandaşlar pazara, genellikle söğüt ağacının genç dallarından ya da kamıştan örülen sepetlerle gelirlerdi. Bazıları, alacakları fazla bir şey yoksa aldıklarını, ceplerinde taşıdıkları torba şeklinde ipten örülmüş filelere doldururlardı.

Bir defasında İmam-Hatip Okulu Matematik öğretmeni çok muhterem Hüseyin Tamer hocamıza rastladım. Elindeki filenin içine yerleştirdiği koyu renkli, kumaş torba dikkatimi çekti. Sebebini sordum. Filenin, adet haline gelen zamanın yeniliklerini, bez torbanın ise inancının gereğini yerine getirmek için olduğunu söyledi. Bir taraftan yeniliklere açıktı. Diğer taraftan ise yoksul insanlardan gizleme gereğini duyuyordu. Çünkü inancı, göz hakkını gözetmesini gerektiriyordu. Bilhassa çocuklar ve hamile bayanlar için, aldıklarını gizleme ihtiyacı duyuyordu.

Çocuklar gördüklerini isterler. Yoktan anlamazlar. Gördüklerini isterler. Alamayacak durumda olan ana-babalar zor durumda kalırlar. İşte böyle bir anıyı naklederek yazımı bitirmek istiyorum:

(Hakan Karaduman, Anılar ve İzler, s. 34)

MSN: pekelailesi32@hotmail.com

(Hedef Gazetesi, 30 Temmuz 2008 Çarşamba – Tlf. 0536 676 45 75)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder