DELİKANLI – 6

Yaz mevsiminin sıcak günlerinden biriydi. Sali Aga’nın kahvehanesinin ana caddeye bakan ön cephesinde, dışarıya atılan masalardan birinde Kırbaş Mehmet ve Tatar Davut oturuyorlardı. Kırbaş;

-Böyle bir gündü. Kurt Şair’le burada oturuyorduk. Ticari bir taksi tam önümüzde durmak üzereydi ki, ön kapı açıldı ve birisi dışarıya yuvarlandı. Baktık ki, bizim Canavar. Şoföre, “Niye itiyorsun lan” diye kavgaya girişti. Kurt, hemen kalkarak şoföre parasını verip gönderdi. Canavar, para vermemek için böyle bir oyuna kalkışmış.

-Sahi ya, bugünlerde Canavar da ortalarda görünmüyor. Nerelere gitti acaba?

-Manitam dediği Cevriye’nin hasta olduğunu söylüyorlar. Kızdan yüz bulamayınca ne yapsın? O da, buralardan ayrılmak zorunda kalmış. Doğruysa, bir inşaat şirketinin boya işlerini yapacakmış. Anadolu’nun bir kasabasına gittiğini söylediler, neresi olduğunu bilmiyorum.

Neyse, o gün muhtemel bir kavga önlendi. Önce de, sonra da hep Kurt, bizim yaramıza merhem oldu.

-Bu kadar hakkımız, hukukumuz vardı. Hiçbirimize haber vermeden niye gitti dersin?

-Biz onun derdini hiç sorduk mu? Kendinden bahsetmez, hep bizim dertlerimize çare bulmaya çalışırdı. Asıl onun bizim üzerimizde hakkı var. Gitmesinin önemli bir sebebi, mutlaka vardır. Hak, hukuk dedin de… Anlatacaklarımı dinle de, kimin kimde hakkı olduğunu söyle. Nikâhımda onun, nikâh şahidim olmasını istemiştim.

-Evet, ben de yanındaydım, “Büyüklerinden biri olmalı” demişti.

-Tamam, doğru söyledi. Öyle olması gerekirdi. Asıl daha sonra söyledikleri önemli benim için. Beni bir kenara çekti ve; “Sevenler fedakâr olur, sevilmese de, sakın unutma” demişti. Akılsız kafam… O zaman basmadı.

-Nasıl?

-Bu kızı sevmiştim Davut! Birkaç defa mahalleye gittim. Fakat kızı çıkartamadım. Bir defasında mahallenin gençleri önüme dikildi. Ogün canım çok sıkılmıştı. Kurt, farkına vardı. Anlatmak istemedim. Fakat, “Bu nasıl arkadaşlık Kırbaç” deyince, dayanamayıp anlattım.

-Hatırlarsın, tren yolunun kenarındaki yeşillikte oturmuştuk. Arkadaşların hepsi geldiler. Kürt Emin de saz çalıyordu. Kurt, hiç yapmadığını yaptı. İşim var bahanesiyle gelmedi. Hiç yapar mıydı bu yolsuzluğu? Onsuz hiç muhabbete oturduğumuz oldu mu? Hiç bırakır gider miydi? Fakat gitti. Hem de benim için, benim yüzümden sopa yemeyi göze alarak gitti.

-Doğru söylüyorsun, ben de şaşırmıştım. Peki, sen biliyor muydun?

-Daha düne kadar bilmiyordum ama, öğrendim.

O gece, kızın mahallesine gitmiş. Gençler üzerine çullanmışlar. Çocuklardan biri Gani’ye haber vermiş. O gidip, ellerinden almış. Ertesi gün, gündüz tekrar gitmiş. Gençlerden ikisini bulup, sıkıştırmış. Kaçmışlar. Diğerleri, Gani’nin de arkasında olduğunu öğrenince, karşısına çıkmamışlar. Daha sonra, benim de yolumu kesen olmadı. Neyse, bir gün orta yaşlı bir adam yanıma gelerek;

-Evlâdım, gençliği hep yaşadık. Bu iş böyle olmaz. Eğer çok seviyorsan, büyüklerini göndereceksin, gelip isteyecekler, dedi.

Adam, doğru söylüyordu. İstettim. Çok uğraştık ama, nihayet peki dediler ve nikâhımız yapıldı. Hazırlıkları tamamladıktan sonra bir-bir buçuk ay içinde de düğünümüz yapılacaktı. Fakat olmadı. Nikâh yapıldıktan iki hafta sonra Akademiliyle kaçtılar. Kurt, bir şeyler biliyormuş ki, o sözleri söylemişti bana.

-Peki, neden bildiğini senden gizlemiş?

-Onu tanımazmış gibi konuşma Davut! Kızı seviyordum diyorum sana. Söyleseydi yanlış anlayabilirdim. Fakat, “Sevenler fedakâr olur, sevilmese de. Sakın unutma!” diyerek uyarmaya çalıştı. Yetmez mi anlayana? Fakat ben anlayamadım. Nasıl anlayabilirdim ki, hani “Aşkın gözü kördür derler” ya, bende ne görecek göz, ne de anlayacak kafa kalmamıştı.

Kaçtıklarını öğrenince beynimden vurulmuşa döndüm. Hemen meyhaneci Şevket’e gittim. Acele bir tabanca bulmasını söyledim. “Tamam, yarın gel” dedi. Ertesi gün gittiğimde, Şevket Abi haber vermiş olmalı ki, Kurt oradaydı. Belinden tabancayı çıkarıp, masaya koydu.

-Tabanca mı istiyorsun, al… Adreslerini de vereyim. Git, ikisini de vur! Peki sonra? Akıllı ol! Fedakârlık da bir delikanlılıktır, Kırbaç! Herkes yapamaz.

Evet, “Seven, fedakâr olmalıydı, sevilmese de.”

MSN: pekelailesi32@hotmail.com

(Hedef Gazetesi, 09 Eylül 2008 Salı – Tlf. 0536 676 45 75)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder