HAYAT OKULU

Askere gitmeden önce terzilik yapıyordum. 1964 yılında, Eskişehir Sivrihisar Caddesinde dekovil durağı vardı. Burada gece ve gündüz görev yapan iki askerin kaldığı bir baraka bulunmaktaydı. Küçük tren de diyebileceğimiz dekovil, askeri personel, astsubay öğrencileri ve şeker fabrikası işçilerini taşımaktaydı. Dekovilin son durağının hemen yanında bir terzihane açtım. Adı, Yeşil Isparta Terzihanesi.

Burası her kökenden insanların bulunduğu bir semtti. Arnavut, Çerkez, Göçmenler, Roman ve Tatarlar vardı. Yerli insanlar Manav olarak anılırdı. Bazıları buraya, Amerika’nın Teksas’ı derlerdi. Böyle düşünenlere hiç katılmadım. Küçük yaşta olanların bile bir takım zararlı alışkanlıkları vardı. Fakat biraz tanıdıktan sonra korkulacak insanlar olmadıkları anlaşılırdı. Hatta dostluk ve arkadaşlıkları çok iyiydi.

Karşı mahallede Romanlar otururdu. Yanımdaki meyhaneci Şevket de Roman’dı. Orta boylu, esmer ve oldukça kiloluydu. Çok güzel klarnet çalardı. Zaten Romanların çoğu müzikle uğraşıyordu.

Gece dolup taşan meyhane, gündüz bomboştu. Eşi ve kızları gelip, temizlik ve akşama hazırlık yaparlardı. Onlarla olan ilişkilerim, diğer insanlardan farklı değildi. Bu nedenle olsa gerek, büyükleri sever, küçükleri de saygıda kusur etmezlerdi. Çok iyi bir komşuluğu vardı. Ne istersem, imkân dahilinde geri çevirmez, eşine ve çocuklarına; “Bu dükkân Mustafa’nın, yokluğumda ne isterse verin” derdi. Eli boşaldığında çağırır, klarnetle güzel bir müzik ziyafeti verirdi. Hatta, “Düğününde bütün çalgıcı ve şarkıcılar benden, düğününü ben yapacağım” sözlerini zaman zaman tekrarlardı. O sıralarda çalgısız düğün yapmak istediğimi söyleyememiştim. Belki aklıma bile gelmemişti. Onun candan, samimi sözlerine içtenlikle teşekkür ederdim.

Terzihanemin karşısında bulunan meslektaşım, sipariş üzerine askerlere kep dikerdi. Bunun için, Kepçi Yusuf olarak bilinirdi. Ölçüye göre kumaşı kesip, kep dikmeyi ondan öğrendim. Askerde iyi de işime yaramıştı.

Kepçi Yusuf’un hemen yanında, Kaptan lakabıyla anılan bir berber vardı. Gayet efendi, olgun bir insandı. Dükkânı sade, duvarları çerçevelenmiş manzara resimleriyle süslenmişti. Tıraş olmak için dükkânında oturup sıra beklemek gerekiyordu. Dışarıdan kimseye sıra vermezdi. İşlerim yoğun olduğunda, bana ayrıcalık tanırdı. Prensiplerinden taviz vermeyen biri olduğunu bildiğim için, kendisini zorda bırakmak istemez, mecbur kalmadıkça gidip dükkânında sıra beklerdim.

Görevini ve ayrılış sebebini bilmediğim, Tomson lakabıyla anılan biri daha vardı. Her gün sabah saat 10.00 sıralarında gelir, elbiselerini ütületirdi. Giyimine çok fazla özen gösterirdi. Konuşmalarıyla, davranışlarıyla, temiz giyimiyle tam bir beyefendiydi. Onun bu haline saygı duymamak imkânsızdı. Fakat bu, gece saat 22.00’ye kadardı. Aldığı alkol neticesinde, çocukların eğlencesi haline gelmiş, yerlerde sürünmekteydi. Bu halinden oldukça etkilenmiştim. Alkolün insanı, nasıl insanlıktan çıkarabildiğini bizzat görmüştüm.

Zanaatkârlıkta müşterileri memnun etmek zordur. Ne kadar özen gösterilirse gösterilsin bazı insanlara beğendirilemez. İşten anlayıp da haklı olarak titizlik gösterenler vardır. Fakat bazıları da havasından mı her nedense işi beğenmez.

İşte böyle bir müşterim, diktiğim ceketin kolunun biraz arkada durduğunu söyleyerek beğenmedi. Hallederiz deyip, duvara astım ve bir gün sonra gelmesini söyledim. Müşterim gittikten sonra, hiçbir işlem yapmadan ceketi bir başka duvara astım. Ertesi günü geldi ve ceketi giydirdim. "Oh be, şimdi olmuş işte" dedi. Böylece müşterimi kırmadım, mesleğimin özünden de taviz vermedim.

İnsanlara ön yargılı yaklaşmadığımı söyleyemem. Fakat bu hep müspet olmuştur. Yani insanları iyi oldukları öngörüşüyle, oldukları gibi kabul ederdim. Elbette bunun bazen zararlarını gördüm. Yıllar sonra Bediüzzaman hazretlerinin; “En büyük hile, hilesizliktir” sözünü duydum. Bu prensibe uygun hareket etmiş olduğumu anladım. İyi niyetimi devam ettirdim. Çoğunlukla kazanan ben oldum.

Yüce Rabb’im hayat okulunun dersleriyle yavaş yavaş tahsil hayatına yönlendiriyor olmalıydı. 1966 yılının Temmuz ayında askere gittim. Orada da şartlar hazırlanmıştı sanki. Nihayet askerde başlayan Ortaokul tahsilimi, Lise ve Fakülte takip etti. 1978 yılının Şubat ayında, 32 yaşında ve dört çocuk babası olarak fakülteyi bitirmiştim.

MSN: pekelailesi32@hotmail.com (Objektif Gazetesi, 05 Temmuz 2008 Cumartesi – Tlf. 0536 676 45 75)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder