SEVGİ

Çocuklar sevilir. Onlar masum, art niyeti olmayan tertemiz kalpleriyle gönülleri fethederler.

Merhum babam da çocukları severdi. O yıllarda çocuklara verilebilecek pek fazla bir şey yoktu. Bilhassa köylerde. Cebine iğdeyi doldurur, rastladığı çocuklara verir, onları sevindirirdi. Kendisi de mutlu olurdu.

Evlatlarımın küçüklüklerinde, eve boş gelmezdim. O kadar alışmışlardı ki, görür görmez; “Baba ne aldın?” diye sorarlardı. Büyüdükçe, beklentileri de büyüyor. İsteklerini karşılayamayınca ana ve babalar üzülüyor.

Çocukları sever, babamın cebinde iğde taşıdığı gibi yanımdan şekeri, çikolatayı eksik etmezdim. Bilhassa daha önce oturduğum apartmandaki çocuklara vermeden geçemezdim. Yanımda olmadığı zaman, bir şey veremediğime üzülürdüm. Onların dede diye koşup gelmeleri, şekeri ya da çikolatayı aldıktan sonraki mutlu halleri hoşuma giderdi. Fakat, çocukların bu şekilde kandırılarak, insanlık dışı çirkin emellerine kurban edenlerin bulunduğunu düşündüm. Çocuklara şeker ve çikolata vermekten vazgeçtim. Hatta başlarını bile okşamaktan çekinir oldum. Tanımadığım çocuklar zaten korkuyorlardı. Çünkü anne ve babaları, haklı olarak öyle tembihliyorlardı.

Sevgi, bir gönül işidir. Bir şeye ya da bir kişiye yakınlık hissetme, bağlanma duygusudur. Akıl ve mantıktan bağımsız, gönülden gelen ulvî bir duygudur. İnsan, ne seveyim demekle sevebilir, ne de sevilme arzusu ile kendini sevdirebilir. Hiç umulmadığı bir anda umulmadık insanlara sevgi duyulur ya da sevilen biri olur insan. Güneşin yakıcı sıcaklığının bunalttığı bir anda, gökyüzünü bulutların kaplayıvermesi gibi. Yahut da, karlı bir günde güneşin doğup, tüm bedenini ısıtıvermesi gibidir sevgi.

Bazıları; “Onca iyiliğe rağmen, yaranamadım” diye şikayet ederler. Sevgi menfaat karşılığı kazanılamaz. Dünyayı önüne serseniz, kendinizi sevdiremezsiniz. İyiliğin karşılığında duyulan, minnet duygusudur. Minnet duygusu, zamanla belki sevgiye dönüşebilir. Zorlamanın ya da tahakkümün neticesi ortaya çıkan sevgide, korku veya riyakârlık vardır. Sevgi, zorla kazanılan ya da satın alınan bir mefhum değildir. Zorla kazanılan sevgi, hiçbir zaman gerçek bir sevgi olmamıştır.

Türkler İslâmiyet’i, Emevilerin zorlamalarıyla kabul etmemişlerdir. Ancak Abbasilerin ılımlı yaklaşımlarıyla İslâmiyet’e gönül vermişlerdir. Türk insanı, baskılara boyun eğmez. Onun özündeki bu özelliği, Allah inancıyla daha da güçlenmiştir. Çünkü her iyiliğin arkasında O’nu görür. Başına gelen musibetlerde de mutlaka bir hikmetin olduğunu düşünür. Bu nedenle hiçbir şeyi zorla sevemez, kalbinde olmayan sevgiyi de, riyakârlığa alet edemez. Sevemeyeceği bir şeyi sevmişse, bu sevgi; Allah’a olan aşkının ona yansımasıdır. Yani Allah rızası için sever. Gerçek sevgi de bu olsa gerek. Hiçbir şeyden korkmadan, karşılıksız, minnet altında kalmadan, insanın gönlünü kaplayan bir duygudur sevgi.

Bazen bir güler yüz, bazen sevecen bir bakış sevgiyi çekebilir. İşte, çocuk gibi yapmacıksız, yalansız, güven veren, karşıdakinin derdi ve sevincini kendisi yaşamışçasına hissederek, tertemiz duygularla yansıtıldığında sevgiyi çekme imkânı olabilecektir. Hele, sevgisine talip olduğumuz kişi, Türk ve Müslüman ise.

MSN: pekelailesi32@hotmail.com

(Objektif Gazetesi, 18 Haziran 2008 Çarşamba – Tlf. 0536 676 45 75)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder