ÂDETLERİ İBADETE ÇEVİRELİM

Çoğu insanımız, çeşitli minarelerden yükselen ezan sesleriyle uyanırlar. Merkezi sisteme bağlanmadan önce, farklı zaman aralıklarında, fakat genellikle aynı makamda okunan ezanların ahenginin tesirinde kalır insan. İki defa tekrarlanan “Namaz, uykudan daha hayırlıdır” müjdesiyle uykunun esaretinden kurtulur. Cemaatle kılınan namazın, ferdî kılınan namazdan 27 derece, hatta daha fazla olan sevabına nail olmak isteyen kişi, camiye gider.

Ezan sesinden rahatsız olanlar da vardır. Sabaha yakın yatıp, tam uykuya daldığında ezan sesiyle uyanır. Belki farkında değildir, fakat bazı müezzinlerin yanık sesleriyle okudukları ezanın etkisiyle namaz kılmayanlar dahi duygulanırlar. Biliyorum, çünkü yaşadım. İnsan düşündüklerini yaşamakta zorlanır. Fakat yaşadığı şekilde düşünmek, nefsine hoş gelmektedir. Yani nasıl yaşıyorsa, öyle düşünmeye başlar. Ancak, rahatsız olduğunu sanan kişinin kalbi, bu ilâhi sese kayıtsız kalamaz.

Asıl sözünü etmek istediğim; namaz kılsa da kılmasa da, millet olarak insan yaşamındaki köklü alışkanlıklardır.

Kortizon salgılamasıyla uyanan organizma, vücudu yavaş yavaş kalkmaya hazırlar. Yataktan kalktıktan sonra varsa tuvalet ihtiyacı giderilir ve temizlik sol elle yapılır. Eller ve yüz yıkanır. Sofraya önemli mazeretler dışında, hane halkıyla birlikte oturulup, birlikte kalkılır. Yemeklerden önce ve sonra eller yıkanır. Yemeğe besmele ile başlanır ve sağ elle yenir. Yemek tabağında yiyecek, bardakta içecek bir şey bırakılmaz. Su bir nefeste değil, iki üç nefeste ve mümkün oldukça oturarak içilir. Ağız temizliği yapılır.

Dışarıda ve eve gelindiğinde selâm verilir. Gerektiğinde oturmak için büyüklere yer verilir. Kendine ait olmayan ev ve odalara izinsiz girilmez. Misafire elinde olanın en iyisi ikram edilir. misafirin karşısına temiz ve düzgün bir kıyafetle çıkılır. Önemli günlerde, hediye verilir. Büyükler, dost ve akrabalar, hastalar ziyaret edilir.Vefat edenin ailesine taziyede bulunulur. Bunlara benzer daha birçok âdetlerimiz vardır.

Görgü kuralları olarak da adlandırdığımız bütün bunlar, bilerek ya da bilmeyerek alışkanlık halinde uygulanan, kaynağı Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in söz ve yaşantısından alınmış, güzel davranışlardır. Güzeldir çünkü; Kalem suresinin 4. ayetinde, “Ve muhakkak ki sen, gerçekten yüce bir ahlâk üzerindesin” buyrulmaktadır. O’nun yüce ahlâkına benzemeye çalışan insan da, toplumsal yaşamda, en önemlisi Allah (c.c.) indinde yücelmiş olacaktır.

İşte, her zaman farkında bile olmadan yaptığımız, bu güzel davranışlarımızı ibadete dönüştürebiliriz. Zaten âdet haline gelerek yapmakta olduklarımızın, sünnet olduğunu düşünmek yeterlidir. Zira Allah-u Teâlâ Âl-i İmrân suresinin 31. ayetinde, “De ki; Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın! Allah Gafur’dur (çok bağışlayandır), Rahim’dir (dünyada herkese ve her şeye merhamet eden ve rızklarını verendir)” buyurmaktadır.

Peygamberimiz (s.a.v.) kendi keyfine göre konuşmaz. Necm suresinin 3 ve 4. ayetlerinde, “O, arzusuna göre de konuşmaz. O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir” buyrulmaktadır. Öyleyse, O’na itaat etmek, Allah’a itaat etmektir.

Değerli Murat Yüksel hocamız, sünnete uymanın önemini, bakın ne kadar güzel anlatıyor:

O Peygamber, hevasından söylemez

Haktan başka hiçbir amel eylemez

Kim ona itaat ederse ancak

Allah’a itaat eder muhakkak

Allah’ı seven varsa ona uysun!

Kitabını ve sünnetini duysun!

Ümmete o bir misaldir, örnektir

Mü’min olan ona benzeyecektir!

Peygamber ne verdi ise almalı

Yasakladığından geri kalmalı. (Murat Yüksel, Ezanlar, Isparta 2006, s. 48, 49)

MSN: pekelailesi32@hotmail.com

(Objektif Gazetesi, 11 Haziran 2008 Çarşamba – Tlf. 0536 676 45 75)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder