Hayatın karşımıza çıkardığı, aşılamaz sandığımız engellerin kıyısında, köşesinde mutlaka bulabileceğimiz mutluluklar vardır. Bunların en güzeli de başkalarının mutluluklarına sebep olabilmektir. Onlara faydalı olabilmektir. Toplumsal yaşam insanlığın vazgeçilmezi olduğu kadar, yardımlaşma da toplumsal yaşamın vazgeçilmezidir.
Yardım yapabilmek, başkalarına faydalı olabilmek hem dinen, hem ruhen önemli bir davranış olmaktadır. İnsan, hayvan ya da çiçek olsun, herhangi bir canlıya gösterdiği ihtimamı kendi hemcinsinden niye esirgesin?
Maddî açıdan bakıldığında; başkasına yapılan yardım, kendi malvarlığında eksilmeye, diğerinde ise artışa neden olmaktadır. Eksilen malvarlığı ile satın alınanın sağladığı mutluluk, yardım edebilmiş olmanın sağladığı mutluluktan çok mu fazla olacaktır? Her şeyi maddî açıdan değerlendirenler ya da kalbi taşlaşmış insanlar için belki öyledir. Fakat birçok insanın, bunun tersini düşündüğünden eminim. Yine yardım için harcanan zamanı, hangi işte değerlendirebiliriz ki, aynı mutluluğu duyabilelim? Hem nimetin paylaşılması, eksilmesine değil, bereketlenmesine sebep olmaktadır. Bunu bariz bir şekilde gören birçok insanımız vardır.
Bereket timsali Halil ve İbrahim kardeşlerin hikâyesini nerede okuduğumu bir türlü hatırlayamadım. Olabileceğini düşündüğüm kitapları karıştırdım, bir türlü bulamadım. Aklımda kaldığı kadarıyla anlatayım.
İki kardeş, ortaklaşa ekip biçtikleri bir tarlanın, mahsulünü bölüşürler. İbrahim, mahsulü doldurup taşımak için gereken çuvalları almaya gider. Halil, kardeşi bekâr olduğundan ihtiyacının fazla olacağını düşünerek, kendi payından onun payına birkaç kürek aktarır. Halil, kendi payını eve taşımak için ayrılır. Bu defa İbrahim, ağabeyinin evli ve çocuk sahibi olması nedeniyle ihtiyacının fazla olduğunu düşünerek kendi payından, onun payına birkaç kürek atar. Bu, hep böyle devam edip gider. Mahsul o kadar bereketlenir ki, taşımakla bitmez.
İyilik, yardım karşılıksız, Allah (c.c.) rızası için olmalı. “Kime iyilik yaptımsa, ondan kötülük gördüm” diyenler de var elbette. Maalesef insanlar takdir etsin diye yapılan iyilikler, hüsranla sonuçlanabilmektedir. İnsanların takdiri, bu dünyada kalmaktadır. Yapılan iyilik ya da yardımdan duyulan mutluluğu da alıp götürmektedir. Öyleyse yaptıklarımızı zayi etmeyecek birine teslim etmeliyiz. Yani Allah (c.c.) rızası için yapmalıyız ki, hem gerçek mutluluğu tadalım hem de ebedî dünyamızı aydınlatan bir ışığa kavuşalım.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) örnek bir insandır. Kendisine yapılan onca kötülüğe, hep iyilikle karşılık vermiştir. Elbette bizler peygamber değiliz. Fakat onu taklit etmek, ona benzemeye çalışmak her Müslüman’ın arzusu olmalıdır.
Değerli Murat Yüksel hocamızın Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile ilgili olan şiirinden birkaç beytini aktararak konumuzu bitirelim.
<……..
En kâmil hidayet rehberidir
Hem en yüksek bir irşat önderidir
Dünya ve ahiret saadeti hep
Onunladır odur vesile sebep
Mümin ve Müslüman ise bir kişi
Onu örnek almak olmalı işi
Onun baştan başa bütün hayatı
Şahsiyeti haysiyeti ve zatı
………
İbadeti taatı hasenatı
Sabrı şükrü fakrı ve kanaatı
Merhameti yardımı ve himmeti
Ümmetine düşkünlüğü rağbeti
Arkadaşlığı dostluğu sohbeti
Samimiyeti sevgisi ülfeti
……..
O nasılsa mümin öyle olacak
Her işinde onu örnek alacak
Sözleri ve işleriyle hayatı
Baştan sona bütün Kur’an âyâtı
Onun gibi olmak isteyen kimse
Kur’an ve Sünnetten alsın çok hisse
Mümin ve Müslüman’a o örnektir
Her sözü ve işi bize ölçektir> (Kur’an’a Göre Peygamberimiz, Tuğra Ofset, Isparta, Ağustos 2007, s. 37, 38)
MSN: pekelailesi32@hotmail.com
(Hedef Gazetesi, 04 Ağustos 2008 Pazartesi – Tlf. 0536 676 45 75)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder