KÖYLÜ ZENGİNDİR

Sofraya gelen ekmekte, köylünün nasırlı ellerinin izlerini görüyorum. O eller her an, her vesileyle Allah’a açılıyor. Rahmetine, merhametine, şefkatine açılan o eller, fiili dualarıyla tamamlıyor yakarışını. Lûtfuna mazhariyetinin şükrüyle dinleniyor. Yeni bir güne ulaşmanın huzuruyla yeniden başlıyor dualarına. Yapışıyor sabanın kulpuna, kazıyor definelerle dolu toprağı. Biliyor ki, bu bir fiili duadır. Sabanıyla çalıyor, rahmet kapısını. “Ya Rab! Kabul buyur, kapına geldim, lütfet!” diyor. Yorulan bedenini, manevî teneffüsle dinlendiriyor. Ellerini açıyor, yalvarıyor ellerinin nasırlarını şefaatçi yaparak istiyor. Sofraya gelen mübarek nimetlerde, köylümün bu halis dualarını buluyorum.

Köylümün eli bol, gönlü zengindir. Tanıdığınızın olmadığı bir köye gitmişseniz, hiç endişe etmeyin. Aç, açıkta bırakılmazsınız. Mutlaka birisi gelip, halinizi hatırınızı sorar ve misafirimsin der, evine götürür. Kendisinin yemeye kıyamadığı, çocuklarından esirgediği ne varsa önünüze koyar. Özenle beslediği horozunu, davarını keser, sofranıza koyar, buyurun der. Çünkü onlar, Allah’ın rızasını gözetir, sünnetin makbuliyetine inanırlar.

Ebu Hüreyre (r.a.)’den rivayetle Peygamber Efendimiz (s.a.v.); "Kim Allah’a ve ahirete inanıyorsa misafirine ikram etsin. Kim Allah'a ve ahirete inanıyorsa komşusuna ihsanda (iyilikte) bulunsun. Kim Allah'a ve ahirete inanıyorsa hayır söylesin veya sükût etsin." [Buhari, Edeb 31, 85, Nikah 80, Rikak 23; Müslim, İman 74, (47); Ebu Davud, Edeb 132, (5154)].

Ebu Kerime (r.a.)’den rivayetle Peygamber Efendimiz (s.a.v.); "Bir gece misafir olmak Müslüman’ın hakkıdır. Kim, (bir ev sâhibinin) avlusunda sabahlarsa, ağırlanma masrafı, (ev sahibi) üzerine bir borç olur. (Misafir) dilerse o hakkını alır, dilerse terk eder (almaz)." [Ebu Dâvud, Et'ime 5, (3750)].

Benzeri birçok hadislerde misafirliğin önemi anlatılmıştır. Bunları ezbere bilmeseler de, maksadını kavramışlar ve titizlikle uygulamaktadırlar.

Köylümüz tahsilli olmasa da, uzun kış gecelerinin tatlı sohbetleriyle eğitilmiş, atalarından gördükleri bu güzel yolu devam ettirmeyi bir vefa borcu bilmiştir. Çünkü bu faziletli yol, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in rehberliğinde Allah’a ulaşmaktadır.

Bunlara benzer daha birçok fazilet örneklerini sıralamak mümkün. Bugün karnımızı doyuran, köylümüzün nasırlı ellerinin şefaatiyle yedirdiği nimetlerdir. Ruhumuzu doyuran da, yine onların faziletli davranışlarından özümleyerek aldığımız derslerdir. Bu derslerdir ki; inşallah her iki cihan saadetimizin en büyük kazancıdır.

Konu ile ilgili olarak “Kim Daha Cömert” başlıklı bir hikâye ile yazımı noktalayayım.

“Hatem-i Taî isminde yüce bir kişi vardı. Cömertliği dillere destandı. Bir gün:

- Yeryüzünde senden daha cömert bir kimse var mı, diye sordular.

O yüce kişi:

- Var… Dedi ve şöyle anlattı: Bir gün bir gence misafir olmuştum. Bana bir koyun kesti. Ben koyunun böbreklerini çok severdim. Bunu gence söyledim. Bir ara ortalıktan kayboldu. Sonra geldi. Varı yoğu olan bir ev, bir inek, yedi de koyunu vardı. Koyunların hepsini kesti. Getirdi, böbreklerini pişirip önüme koydu:

- Buyur, dedi. Sana hizmetimde kusurum olduysa bağışla…

Ondan bunu işitince gözlerim doldu:

- Bunu niye yaptın, varın yoğun olan, yedi koyununu benim için niye kestin, dedim. O şu sevabı verdi:

- Hiç olur mu, dedi. Bana bir tanrı misafiri gelsin de ben ona elimde imkân varken sevdiği şeyi ikram etmeyeyim.

Hatem’e sordular:

- Onun bu ikramına karşılık ne yaptın?

Cevap verdi:

- Derhal üçyüz deve ile beş yüz koyun gönderdim.

Bunun üzerine Hatem’e:

-Sen, dediler ondan daha cömertsin.

Hatem cevap verdi ve şöyle izah etti:

- O öksüz, dedi, benden daha cömerttir. Sebebine gelince: O, benim için varı yoğu olan yedi koyununu bir Tanrı misafirine feda etti. Ben ise ona servetimin az bir miktarını verdim. (Murat Tarık Yüksel, En Güzel Dinî Hikâyeler, İst. Aralık 1972, s. 153)

MSN: pekelailesi32@hotmail.com

(Hedef Gazetesi, 20 Ağustos 2008 Çarşamba – Tlf. 0536 676 45 75)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder