PİŞMANLIĞIN FAYDASI YOK

Evlât yetiştirmek durumunda olan herkes, insan psikolojisini iyi bilmeli ki, tecrübelerinden aldığı dersi, onlara anlayabilecekleri şekilde aktarabilsin. Yoksa nasihatler masal dinler gibi insanların sanki bir kulağından girip, diğer kulağından çıkıp gidiyor. Çocuğundan isteyecekleri, öncelikle kendisinde bulunmalı. Namaz kılmasını istiyorsa, kendisinin namaz kılıyor olması, sigara içme diyorsa, kendisinin içmiyor olması, yalan söyleme diyorsa, kendisinin yalan söylememesi v.b. Örnekleri çoğaltabiliriz. Ayrıca bunlar, çocuğun anlayabileceği şekilde anlatılmalı.

Elbette insan kusursuz, hatasız olmaz. Toplumsal yaşamda farklı kişiliklere sahip insanların ilişkilerinde az çok hatalar olacaktır. Bunları asgariye indirebilmenin çaresi; nemelâzımcılığı bırakıp, şuurlu bir eğitim verebilmektir. Yoksa, sonradan pişman olacağımız hataların telâfisi mümkün olmayabilir.

Kredi kartları hayata geçmeden önce, özellikle bakkaldan aldıklarımızın parasını deftere yazdırıyorduk. Bakkal, bir ay boyunca aldıklarımızı deftere, kurşun kalemle yazardı. Maaş aldıktan sonra borçlarımızı ödeyip, defterden sildirirdik. Fakat yazılanların izi kalırdı.

Bir gün caminin şadırvanında abdest almakta olan gençlere bunu anlattım. Ne mutlu size ki, günahlardan kaçarak ve ibadetinizi zamanında ifa ederek borç yazdırmıyorsunuz dedim. Maşallah gençler şuurlu. Anında cevap verdiler:

- Asıl mutlu olanlar; günahlarını affettirip, borcunu sildirebilenlerdir. Ya biz, gençliğimize güvenerek, sildiremeyeceğimiz bir borç altına girersek ne yaparız?

Cevabı oldukça düşündürücü buldum… Kırk beş yıl önceki gençlik sarhoşluğumun izleri belirdi hayalimde. Farkında olmayarak derinden bir ah çektim ve pişmanlık içinde kendime sordum:

Allah (c.c.)’ın şefkatine, mağfiretine sığınarak tövbe, istiğfarla belki günahlarımızı affettirebiliriz. Fakat en güzeli hiç işlememeye çalışmak değil miydi?

Hikaye:

“ÇİVİLERİN YERİ

Bir çocuk tanırdım: Çok iyi kalpli, çok çalışkandı. Lâkin fena bir huyu vardı. Yalan söylemeden bir türlü vazgeçemiyordu.

Bir gün babası evin bahçesine bir direk dikti. Çocuğunu çağırdı, direği gösterdi. Dedi ki:

- Oğlum, bir karar verdim: Bundan sonra hangi gün yalan söylersen bu direğe bir çivi çakacağım. Bir sene sonra direkte hiçbir çivi kalmamış olursa, sana güzel bir oyuncak alacağım.

Filhakika bir sene sonra direkte hiçbir çivi kalmamıştı. Babası sevindi. Çocuğa dedi ki:

- Vaat ettiğim mükâfatı hak ettin. Şimdi söyle! Ne istersen sana alırım.

Çocuk sevinecek yerde, ağlamaya başladı. Babası:

“Niçin ağlıyorsun?” diye sordu. Çocuk şu cevabı verdi:

- Babacığım, direkte çivi kalmadı, ama çivilerin yerleri belli!...”

(İbrahim Hilmi, Çocuklar İçin Kolay Kıraat, İlk Mektep 3. Sınıf, (Osmanlıca) Orhaniye Matbası, 2. Tab., İst. 1926, s. 5.)

MSN: pekelailesi32@hotmail.com

(Hedef Gazetesi, 19 Eylül 2008 Cuma – Tlf. 0536 676 45 75)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder